Çok güzel deyim ve atasözlerimiz vardır. Bazen sayfalar dolusu yazsanız meramınızı anlatamazsınız. Bazense; birkaç kelimeden oluşan bir deyimle veya bir cümleden oluşan bir atasözü yazmak istediğiniz sayfalar dolusu düşünceyi çok güzel ifade edebilir. Geçtiğimiz Cumartesi günü sabah saat 10.00 sıralarında televizyon kanalları arasında her zaman olduğu gibi dolanırken bir televizyon kanalında Serhan Asker ile “Muhteşem Hatıralar” programına rastladım. Başlangıçta bir saz sanatçısı ile Ataol Behramoğlu isimli şair ve edebiyatçının katıldığı programda; Sezen Aksu ile ilgili gelişmeler konu ediliyordu. Sanatçıya hakaret edildiği, dilinin koparılmak istenmesi gibi en yüksek perdeden seslendirilmelerin yapıldığı anlatıldıktan sonra değerlendirme sırası Ataol Behramoğlu’na geldi.
Aslen Azerbaycan’dan Türkiye’ye göç eden asker bir ailenin çocuğu olan Ataol Behramoğlu, şairliğine ve edebiyatçılığına hiçte yakışmayacak bir çıkışla; “Âdem ve Havva hikâyedir, böyle bir şey yoktur.” diyerek, güya Sezen Aksu’nun şarkısında kullandığı ifadenin savunmasını yaptığını zannediyordu. Her ne kadar Serhan Asker durumu düzeltmeye çalıştıysa da Behramoğlu söylemini kendi kendine tekrar edip duruyordu. Bu tam bir akıl tutulmasıydı. “Kaş yaparken göz çıkarmak.” işte tam da buna deniliyordu. Böyle savunma mı olur! Özrü kabahatinden büyük derler ya! Tam da o oldu.
Keza bir televizyon programının canlı yayınında Cumhurbaşkanını eleştirdiğini zanneden gazeteci Sedef Kabaş, tam bir sosyal trol görevi yapmıştır. Yani mevcut iktidara bilerek ve isteyerek rol vermiştir. Yahu bu nasıl bir akıl ki; bir ülkenin Cumhurbaşkanına-seversin sevmezsin- sen böyle hitap edebilirsin. Böyle bir deyim, böyle bir atasözü bizim Türkçe sözlüklerimizde yok. Bu ne aymazlıktır. Bu fikir hürriyeti midir? Yazıklar olsun, daha ne diyeyim. Bu aymazların ve de aymazlıkların yüzünden yazık oluyor iyi niyetli çalışmalara bilinsin isteriz.
Kaldı ki; 2017’li yıllarda bu gün Sezen Aksu’yu yerden yere vuranlarla birlikte söyledikleri şarkının, her nedense bir cümlesi henüz şimdi keşfedildi ve bunun inançlarımıza hakaret olduğu ifade edilerek, bindirilmiş kıtalar ile Sezen Aksu’nun evinin önüne kadar gidilerek protesto eylemi yaptılar.
Türkiye de hep böyle olur zaten. Genellikle sağ iktidarlar yönetim anlayışları ve icraatları ile ne zaman bir sıkışma yaşasalar, bakarsınız ki kendisini sol diye tanımlayan; siyasetçi, sanatçı ya da etkili bir isim güya kendi görüşlerini savunmak adına bir çıkış yapar, bu çıkışı da karşı taraf alıp sermaye olarak kullanır ve kendi hatasını kapattığı gibi birde karşı tarafı suçlu ilan eder. İşte şimdi; “Ataol Behramoğlu ile Sedef Kabaş’ın” yaptığı budur. Biz bunlara kusura bakılmasın ama genellikle iktidarların muhalefet hareketleri içindeki trolleri demekteyiz. Bunun defalarca yaşanmış olmasına rağmen, aynı hataların tekrar edilmesinin, iktidarların değirmenine su taşımaktan başka bir anlamının olmadığını tekraren görmüş olduk. Kimse fikir hürriyetine, anayasal haklara vs. sığınmasın. Aptallığın bu kadarına da pes doğrusu.
Eğer bu programlar iktidarlara karşı bir muhalefet anlayışı ile yapılıyorsa durum daha da olumsuzdur. Sadece kendi tabanına ve ideolojik guruplarına hitap eden anlayışların iktidara gelme şanslarının olmadığını yakın tarihimizden çok güzel şekilde hatırlamaktayız. Farklı eğilimlerin birleştirilmesinin gücü olan anavatan ve mevcut iktidarın durumu buna örnektir. Her kesime hitap edip, her kesimin oyunu alarak iktidara geldiler. Aklın yolu da bunu gerektiriyor. Fakat Serhan Asker’in programlarını biraz izlerseniz, teknik ve kurgu olarak güzel ancak düşünce ve fikir olarak ideolojik tek kanatlı bir kuş olduğunu görürsünüz. Yani hep ayni düşüncedeki insanları anmak, onları şarkı-türkü söyletmek, sadece kendi ideolojik tabanına hitap etmek ile nereye varabilirsiniz ki? Bu gün, yerden yere vurdukları Sezen Aksu’nun oyunu ve desteğini almayı başaranları da mı görmüyorsunuz. Bu mahareti gösterenleri hep suçlu ilan etmekle mi yetineceksiniz? Açılım sürecinde bütün sanatçı arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen “açılım desteğini” başbakanlığı kendisi arayarak sunmuş olan Sezen Aksu’nun, kusura bakılmasın ama bu gün hiç konuşmaya hakkı yoktur.
Demem o dur ki; “Hz. Âdem ve Havva anamıza yok diyen-hikâye diyen” Ataol Behramoğlu gibi çokbilmiş, güya entelektüel “ambülanslar” ile kime nasıl hitap edeceğini bilemeyecek kadar cahil olan gazeteciler, Serhan Asker gibi; tek kanadı ile kartallar ile yarışabileceğine sanan programcılar oldukça daha çok; özgürlük, yenilik, medeniyet, insan hakları, adalet, ekonomi, kanun önünde eşitlik, hak, liyakat, ehliyet, samimiyet, fırsat eşitliği, çağdaş eğitim diye sloganlar atacağız demektir!