“Ağasar’ın balını (da), gel salını salını. 

 Adam cebinde daşır (da), senin gibi gelini.

Sis Dağı’nın başları (da), küfür küfür esiyu.

Baban bu yıl gurbanı (da), çifter çifter kesiyu.

Oy oy Asiyeee...”

Geçmiş yıllarda kült haline gelen uzun soluklu bir televizyon dizisinin efsane türküsüydü bu sözler. İnce ve etkileyici tınısı ile memleket hasretini ve aşkı hatırlatıyordu bizlere. Türküde sözü geçen Ağasar ve Sis Dağı,  maalesef türkünün gölgesinde kaldı.

Karadeniz'in en saklı ve özel yerlerinden biri olan bu bölgeye gitmeye başladığım ilk zamanlar, benim aklıma da türkünün sözleri düşerdi. Sonra Ağasar ve Sis Dağı’nın keşfedilmemiş bir cennet olduğunu fark ettim. Objektifimi nereye çevirsem muhteşem güzellikteki renklerle karşılaştım. Su değirmenleri, renkli Çepni kadın kıyafetleri, Sis Dağı’ndaki şenlikleri, kemençesi, horonu ve eşsiz doğasıyla insanı mest edecek bir güzellikle karşılaştım. 

Ağasar’ın balı bu bölgeye özel bir aroma taşır. Çok lezzetlidir. Her köyün bir su değirmeni var. Sayvançatak Köyü’nün değirmenine ilk girdiğimde mısır öğüten Ağasar kadını hemen bir poşete, iki kilo mısır ununu koyup verdi bana. Gönlü zengin bu insanlar cömertliğiyle bizleri hep mahcup etti. Su değirmeninin güzelliğini bilmem kelimelerle anlatabilir miyim? Hele değirmen taşı döndükçe çıkan ses. Öğütülen mısırın kokusu… İnsanı büyüleyen bir güzelliği var su değirmenlerinin. İnsan kendini başka bir âlemde duyumsuyor.

Trabzon'a uzaklığı 65 kilometre olan Şalpazarı ilçesi halk arasında Ağasar olarak da anılır. Şalpazarı ilçesinde yerleşimin çok eski tarihlere dayandığı bilinmektedir. Yörede yaşayan insanlar Oğuzlar’ın Üçoklar Boyu’ndan olan Çepni’lerdir. Çepni’lerin bu bölgeye Trabzon’un fethinden önce Uzun Hasan zamanında kafileler halinde geldikleri bilinmektedir. Çepni kelimesi, düşmana karşı gözü pek, mazlumlara karşı merhametli, mert, sınır bekçiliği yapan anlamlarına gelir. Yöre insanı bu özelliklerin tümünü taşır. 

Geleneksel yaşamın hâlâ devam ettiği bu bölgede, geçim sıkıntısı çeken halkın büyük bölümü, ekmeğini kazanmak için şehirlere göçtü. Ancak yöre halkı doğdukları bu topraklara bağlılığını hiç kaybetmedi. 

Sadece küçük çapta hayvancılığın yapıldığı bu diyarda, dünyanın en leziz tereyağını ve peynirini bulabilirsiniz. 

Abalulu Osman'ın orada saç kavurmasını yedikten sonra Sis Dağı’na çıkıp horona girip terleyebilirsiniz.

Sis Dağı Karadeniz’in en renkli yaylası, adeta cennetten bir köşedir.

Karadeniz’de 2.182 metre yükseklikte olup da denize bu kadar yakın başka bir yükselti yoktur. Adından da anlaşıldığı gibi Sis Dağı her gün sislidir. Şanslı iseniz sis çekilince çevre dağları, Kadırga’yı, Acembol tepesini görebilirsiniz. 

Bir günde dört mevsimi de yaşayabilirsiniz.

İnsanının doğaya olan saygısı, sevgisi, kültürüne bağlılığı Ağasarlılıkla nitelendiriliyor bu bölgede. Bir Ağasarlı tipi oluşmuş yıllar içinde. Doğayla bütünleşen, yüreği güzel Ağasarlılar, her zaman farklarını ortaya koyuyorlar. 

Kıymetini bilmediğimiz bu dünyada, saklı güzellikleri keşfetme arzusu duyduğumuzda göreceklerimiz bizi şaşırtabilir. Türkülerimizde, şiirlerimizde adı geçen ve keşfedilmeyi bekleyen nice güzellikler var yöremizde. Yeter ki merak edelim ve yola düşelim. Ağasar’dan, Sis Dağı’ndan geçelim. Tüketmeden ve tükenmeden! Güzelliğin sunduğu şifayı içimize çekelim.