“Mitomani, psödoloji fantastika veya patolojik yalan söyleme alışkanlığı; kişilerin herhangi bir sosyal çıkar veya kazancı olmaksızın, kronik olarak yalan söyleme davranışı göstermesi ya da yalan söyleme isteği duymasıdır.”

Bana kalırsa gerçeğin yarattığı travmalar o kadar canımızı yaktı ki sonunu görmeden yalan söylemek istiyoruz. Kendi adaletimizi yaratıyoruz. Peki, bu amaçsız yalan ne zaman hayatımızın tam orta yerine gelip kuruldu?

Başkalarına kendimizi beğendirmek için yaptığımız hatalar, kendinizi bulmak için yapmaktan korktuğumuz doğruları geçtiği anda benden bu kadar diyoruz, hepsi bu kadar.

Sosyal baskı ve bastırılmış çaresizlik modernize edilmiş bir kölelikten başka bir şey değil.

Hayatın adil olacağına bizi kim inandırdı bilmiyorum. Ama bu yalanı sürdüremeyecek kadar tecrübe edindik artık.

Size bu dünyada ki adalet sisteminden acı bir örnek vereceğim. Alphonse Gabriel Capone dünyanın gelmiş geçmiş ünlü mafya babasıdır. Adaleti şöyle tanımlıyor:

“Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı’ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı’nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı’ya günahlarımı affetmesi için dua ettim.”

Kimler Bisiklet istiyor? Parmak kaldırsın.

Hayat; doğru ya da yanlışlarımıza bakmıyor. Ne kadar yalan ya da gerçek olduğumuzun bir önemi yok. Bu bir haysiyet meselesidir.

Ece Üner bu konuyu şöyle değerlendiriyor: “Dünyadaki adaletsizliği değiştirebileceğimizi düşünmüyorum ama adaletsizlik karşısındaki duruşumuzu değiştirebileceğimize inanıyorum.”

Adaletin gücü yoktur ama Güçlünün kendince adaleti vardır.

Güçlü olmak mı Yoksa adil olmak mı istiyoruz?

Karar verin. Vesselam.