Kendimi tanımlayabileceğim pek çok sıfat varken bir yenisini 30’lu yaşlarımın sonunda ekledim; kader beni güzel insanlara bir şeyler öğretmem için yönlendirdi. Çok şükür! Öğrencilerimle ilişkilerimi bilenler bilir; çocuklarımdan farksızdır onlar. Çocuklarım için ne düşünüyor, istiyorsam, hayatın başındaki o gençler için de aynı hassasiyetle ediyorum bütün dualarımı.

Ramazan ayının içerisinde yine bir araya geldik gençlerle. Onlar artık mezun olmuş, alanlarında birkaç yıllık deneyimleri olan işin erbabı kişiler. Yakın zamanda girdikleri mülakatla ilgili konuştuk uzun uzun. Yazılı sınavı geçmiştiler ve devlet memuriyeti için önlerinde sadece bir engel kalmıştı. Heyecanlarını düşünebiliyor musunuz?

“Hocam mülakata girecek herkes bir yerde bekliyoruz. İster istemez gözümüz takılıyor diğerlerine. Biri kot pantolonla gelmiş mesela; ‘İnşallah pantolonuna takarlar da mülakattan elerler’ diye dua ettim. Başka biri kirli sakalla gelmiş. ‘Acaba torpili mi var da böyle geldi yoksa mülakata niye böyle gelsin ki?’ diye düşündüm” dedi biri. Buraya kadar olan duyguları belki her birimiz yaşarız ve o kaygı haliyle normal algılarız. Ama benim için en çarpıcı olanı şu cümleydi: “Hocam pantolonuna takıp da çocuğu elemelerini düşündüm ya kendimi kötü bir insan gibi hissettim. Başkasının üzüntüsü için dua ettim.”

Sorarım size; bunu söyleyen biri kötü bir insan olabilir mi? Yirmili yaşlarında, hayatının devamı için kaygı duyan, geleceği için çok önemli bir eşiğin önünde duran bir kişi o sırada böyle düşündü diye kötü olabilir mi? Benim cevabım çok net: Hayır!

Benim bildiğim, çoğunuzun da tahmin ettiği gibi o genç oraya gelene kadar tatillerinden kıstı, en basit gibi görünen harcamalarından kıstı, sigortasız çalıştı. İnsan hayatın başında yaşayınca bunları, sanki bir ömür devam edecekmiş gibi gelir. Sonlandırmak için bir şans varken önünde, bu tür bir düşünce kötü bir insan olduğunu değil sadece insan olduğunu kanıtlar bence.

Mülakat devlet kadroları için doğru bir yöntem değildir, kişilerde psikolojik bir baskı unsuru oluyor.

HELALLEŞECEĞİZ!

Giresun’da 1888 yılında tamamlanan, 1986 yılında Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan Merkez Çınarlar Camii’nin avlusuna yapılmak istenen şadırvan ve tuvaletin inşaatı için kazılan alanda 1700’lü yıllardan kalma mezar taşları bulundu. Ama kazı durdurulmadı. Konuyu Giresun Belediye Meclisi gündemine CHP’li üyeler taşımış, basın yoluyla da farkındalık yaratmışlar. Mezar taşlarının kültürü, medeniyeti yansıtan yazıtlar olduğunu düşünürsek, bu konuya hassasiyet gösterilip, şadırvan ve tuvalet inşaatının durdurulması için çaba sarf edilmesi çok normal.

Benim konuyu bu köşeye taşımamdaki sebebe gelirsek... Konudan haberdar olmamı sağlayan kişinin kurduğu, “Sağcı üyeler konu ile ilgilenmemiş ama CHP’li üye sahip çıkmış” cümlesi ülkede geldiğimiz anlamsız kutuplaşmayı, taraf olmayı izah ediyor. Bunu söyleyen kişi kafasında şöyle bir ayırım yapmış; din, tarih, kültür, devlet, millet söz konusu ise varlığının garantisi sağ cenahtır. Solcular ise daha entelektüel takılır. Onların işi eşitlik, hak, özgürlük salvolarıdır. Halkı bu düşünceye iten biraz sağ kesimin bilinçli söylemleri ise biraz da sol kesimin yaşayışından ve söylemlerinden etkilenilmesidir. Bu nedenledir ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşeceğiz” çıkışı benim için çok kıymetli ve yerinde. Vatandaşın nezdinde nasıl değer bulacağını ise yaşayarak göreceğiz!