Modern İran şiirinin en önemli şairlerinden biri olan Füruğ Ferruhzad’ı tanıyanımız kadar adını hiç duymadım diyende çoktur. Biraz daha onu hatırlatmak istesek aklınıza gelsin diye ilk vereceğimiz örnek ‘Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla’ şiirdir. Bizlere bir sanatçıyı, şairi, edebiyatçıyı, oyuncuyu hatırlatan arkasında bıraktığı ismi değil eseridir. Peki, kimdir gökyüzünü bu kadar seven Füruğ Ferruhzad?

        Klasik Fars şiirini tümüyle reddetmeksizin, ama daha çok teknik ve ses bilgisinden faydalanarak, yeni şiir yolunda ilerlemiştir. Kendinden önceki dönemde rastlanmadık biçimde şiire kadın sesini, algısını, ruhunu katmıştır. Elbette sakınılmadan kendi olma arzusu taşıyan bu şiirler, dönemin muhafazakâr çevrelerince eleştirilmiş, bir anlamda ötekileştirilmiştir. Füruğ Ferruhzad, şiirlerinde kadınların sorunlarını ele almakta, İran toplumunun kadınlara karşı uyguladığı ayrımcılığı eleştirmektedir. 1954’te dönemin koşullarında cesur sayılabilecek bir karar alarak kocasından boşandı ve oğlunu bir daha göremedi. Çünkü İran kadınları yok sayıyor ve hiç bir şartla boşanmış bir kadına çocuğunu vermiyordu. Yani cennetin anaların ayaklarının altında olduğunu söyleyen İslam, henüz İran erkeklerinin hegemonyasına uğramamıştı. Kadını, ayrımcılığı, ötekileştirilen ve onuru hiçe sayılan tüm insanlığın utancını daha sık ve sert yazmaya başladı. Onunla bu fikirleri zaman zaman şiddetli tartışmalara yol açmıştı. O İran’da kadınların yaşamlarının daha iyi hak ve koşullara kavuşmasını savunmaktaydı.  “Gel, ey erkek, ey bencil varlık/Gel, kafesin kapılarını aç/Beni ömür boyu zindanda tutmuşsan eğer/Bari bir anlık olsun serbest bırak.”

Bu özgürlük direnişini şu sözlerle dile getirir; 1954’te Benim arzum, İranlı kadınların özgürlüğü ve onların erkeklerle eşit haklara sahip olmalarıdır. Ben bu ülkede bacılarımın uğradıkları haksızlıkları ve adaletsizlikleri, çektikleri sıkıntıları tamamıyla biliyorum. Bu yüzden eserlerimin yarısını onların sıkıntılarını dile getirmeye, problemlerini tasvir ederek gözler önüne sermeye ayırıyorum.” der.

        Bu ötekileştirme onu İran’ın en özgür ruhlu kadını haline getirmiştir. Adının olmasa da eserlerinin günümüzde halen hatırlanması ötekileştirilmeye çalışılırken özgünleştiğinin en büyük göstergesidir. Her ne kadar faili meçhul bir hayatının içinde olmasa da yaşamı nefsi müdafaadır. İsmi Farsça ışık anlamına gelen Füruğ Ferruhzad doğunun kadınlarına aydınlık bir gelecek yolunda umut oldu. Trafik kazasında hayatını kaybettiğinde henüz 32 yaşındaydı. Yaşasaydı bu dünyadaki kadınlar biraz daha özgür olacaktı. Gökyüzünde özgürlüğün kanadında süzülen bir kadın bu dünyayı biraz daha aydınlık kılabilirdi. Ama bu dünyada onun ölümünün ardından uçuşu hatırlayan çok kadın bıraktığına eminim. Uçuşu hatırlayan, gökyüzüne bakan, özgürlüğüne aşık kadınlar.

Arkasında bıraktığı eserler; Tutsak (Esir) (1952), Duvar (1957), İsyan (1959), Yeniden Doğuş (1964), İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (Bu kitabı tamamlayamadan 1967’de öldü.). 1962 yılında yaptığı belgeselle İtalya belgesel filmler festivalinde birincilik, 1963 yılında “Kara Ev” filmiyle, Almanya Oberhausen Film Festivalinde en iyi film ödülüne layık görüldü.

       Peki, ölümünün ardından onun adını bütün dünyaya kim duyurur? Füruğ’un zorla elinden alınan oğlu Kamyar İngiltere’ye mühendis olmaya gönderilse de, bir yıl sonra eğitimini bırakıp resme adar hayatını ve Füruğ’un şiirlerinin peşinden, kayıp annesini resmeder, yeniden ve yeniden var eder. Diğer oğul (cüzzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin Mansur isimli çocuğu evlat edinmesidir) Hüseyin ise annesinin şiirlerini Almanca’ya çevirir, onu İran’ın sınırlarından çıkaranların en anlamlı üyesi olur.

Yani kuş ölür ölmesine de gökyüzünde maviye inanan milyonlarca uçuş sesi duyulur.