Mahzuni Şerif, bizim yüzyılımızın Pir Sultan Abdalıdır. Bu ismi onu ilk gördüğünde o güne kadar ayağa hiç kalkmamış Aşık Veysel veriyor. 

Ankara'da halk ozanlarının konser verdiği bir salonda onu dinledikten sonra yanına tanışmaya gelenin Mahzuni Şerif olduğunu kulağına söylediklerinde ayağa kalkmasıyla başlıyor hikâye. 

Aşık Veysel’in bu hareketini gören arkadaşları neden ayağa kalktığını soruyorlar. Aşık Veysel kalkın hele bu gelen Pir Sultan Aptal olsa gerek diyor. 

Peki neden bu kadar unutulmaz ve çok sevilen oldu?

Sadece türkü söylediği için günlerce işkence gördü, hapis yattı. Darbe dönemlerinden o kadar acı çekmesine rağmen sağ sol çatışmalarının ortasında bu toplumun sorunlarını anlatmaktan hiç vazgeçmedi. Hepimiz kardeşiz diye haykırıyordu gençlere. Kendi deyimiyle ezilen herkesin Mahsuni Şerif'i olmak isterim ben diyordu.

“Kimi ekmek bulmaz soğan bulmaz; kimi bal yutar.”

“Yuh yuh, yuh yuh soyanlara,

Soyup kaçıp doyanlara,

İnsanlara kıyanlara,

Yuh nefsine uyanlara, yuh!”

Hani Aşık Veysel’in iki kapılı bir handan bahsettiği bu dünyada, o hanı da hacıyı da sarhoş gördü. San ki bu dünyasının aklını yitirdiğini anlatıyordu.

Anadolu'yu karış karış gezip tasavvuf ruhunu ve halk ozanlığını devam ettirmek için ömrünü verdi.

“Defol git benim yurdumdan Katil Amerikan.” türküsü dönemin gençlerine simge oldu.

Bugün kahrolsun dediğimiz kapitalizmi Mahzuni Şerif o günlerden haykırıyordu.

Son yüzyılın iki büyük ozanı Mahsuni Şerif ve Neşet Ertaş sanki kendi aralarında dertlerini bölüşmüş gibi biri gönül yarasına parmak bastı; Bir diğeri de ekmek kavgasına baş koydu. Neşet Ertaş in deyimiyle benim gardaşım hak yoluna yöneldi bende gönül yoluna yöneldim. 

Mahsuni Şerif sazında mazlumun Allah'ı vardır. Zalimin zulmüne bir direniş bir başka deyişle başkaldırı vardır. 

Bugünün bazı sanatçı kisvelerine hiç kalemimi tüketmeyeceğim. Ama kitabın tam ortasından söyleyeceğim.

Bu güzel toprakları ayakta tutan tasavvuf ve Anadolu Aşık geleneğinden ve özünden ayrılmış bir kitle yetişiyor. Özünü kaybetmiş bir toplum sanatını kara toprağa gömmüş demektir.

Aşık Veysel, Neşet Ertaş, Mahsuni Şerif bu yurdun insanların dili,  kemiği, özünü anlatmak için kendilerini hakka adayarak hak aradılar.

Geriye kalanlar ise bu dünyayı parsel parsel eyledikleri sansınlar.

Bir dikili tastan başka bir şeyleri kalmadı.

Mahsuni Şerifin ise türküleri ve hak arayışı kaldı.