İçişleri Bakanlığı bundan iki yıl önce ilginç bir uygulamaya geçerek; karayolları üzerinde hâkim kontrol noktası yerlerine, maket polis araçları ve maket polisler yerleştirerek, sürücülerin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bu maketleri gören sürücüler bir an olsun dikkatini topluyor, polis denetimi algısı kendisinde bir heyecan uyandırıyor ve kendi kendine dikkat güncellemesi sağlıyordu. Kazaların da bir anlık ilgisizlik, dalgınlık ve uyku gibi sebeplerden meydana geldiğini düşünürsek, bu bir anlık dikkat uyarılmasının başlangıçta bir hayli faydası olduğu gerçeğini bütün sürücülerimizin paylaşacağı kanaatindeyim.

Ama gelin görün ki; bu ilgi ve algı uyarılmasının aynı metot ile devamlı sağlanamayacağını unutan İçişleri Bakanlığı “maket polisler ve maket polis araçlarını” da karayolları üzerinde unutarak şimdilerde gerçek polislere ve polis araçlarına karşı, sürücülerin ters bir algı içerisine girdiğinin henüz farkında değil! Yani, maket polis araçları ve maket polis algısı zaman içerisinde; gerçek polis araçları ve gerçek polislere karşı da, maket polis ve maket polis arabaları algısını yansıtmaya başladı. Maket polisleri görüp önceleri dikkat kesilen, kemerini kontrol eden, hızını ayarlayan sürücüler, bu maketlerin kendilerine karşı heyecanlanacak bir işlem yapmadığına alışınca, bu kez gerçek polislere ve polis araçlarına karşı da aynı algı ile hareket etmeye başlayarak, polis araçlarının trafikteki seyir veya kontrol durumlarına karşı nasıl olsa bir denetim olmayacak algısıyla hareket ederek, bazen beklenmedik kazalara da sebep olabilmektedirler. Bu bakımdan, İçişleri bakanlığının; maket polisler ve maket polis araçlarının uyarıcı görevlerini tamamladıklarını kabul ederek, acilen, karayolları üzerinde bulundukları yerlerden kaldırılmalarını beklemekteyiz.

Ve yine İçişleri Bakanlığı; “31 Martta kırmızıçizgiyi çekiyoruz” sloganı ile yine güzel bir merak ve algı operasyonu başlatmıştı! Hepimiz bunun bir siyasi duruş olduğunu zannettiğimiz süreçte, 31 Mart gelince, “ışıksız yaya geçişlerine” geçiş üstünlüğünün yayalara ait olduğunu sürücülere bildiren “kırmızıçizgilerin” çizildiğini gördük. Her ne kadar; bu çizgilerin, neden dikey değil de yatay çizilmediğini anlayamamış olsak bile, uygulamanın sürücüler açısından önemli derecede farkındalık yarattığını kısa zamanda gördük. Yaya geçitlerinden geçen insanlara karşı, yol verme gibi bir nezaket ve trafik kuralının olmadığını düşünüp, aracının hızını kesmeye alışık olmayan sürücüler, bu uygulama başlatılınca yaya geçitlerinde beklemeye, buna alışık olmayıp şaşkınlık geçiren yayalara elleri ile geç işareti yapmaya başladılar. Hepimiz; demek ki dedik, doğru uygulamalar insanımız tarafından kolayca kabulleniliyor ve hemen uygulanmaya başlanıyor.

O zaman insanlarımıza her daim doğru olanı sunmamız gerektiği sonucuna varabilmiştik ve de yayalar olarak çok da mutlu olmuştuk. Ama gelin görün ki; bu uygulama için denetim olmayınca bu kez sürücüler önceki alışkanlıklarına dönerek, ışıksız yaya geçitlerinde, yayalara karşı başlangıçtaki nezaketi göstermemeye ve hatta yayaları görmezlikten gelmeye başladılar! Hepimizin şahit olduğu bu uygulamanın amacına ulaşabilmesi için, medeni ülkelerdeki gibi, yayaların yola adımını attıkları anda, sürücülerin otomatikman durmasını ve yayalara yol vermesini sağlayacak olan gelişmenin sağlanması için denetimlerin ihmal edilmemesi gerekmektedir. En azından sürücülerin bunu tam olarak bir alışkanlık haline getirinceye kadar sivil ve resmi denetimlerin bu geçiş noktalarında yapılmasının son derece gerekli ve önemli olduğunu yetkililerin paylaştığı inancındayım.

Aslında medeni ülkelerde yaşamsal kurgu insan varlığı ve sağlığı üzerine temellendirildiği için, bu tür güzel ve gerekli uygulamaların denetimi bizzat insanların bütünü tarafından yapılmaktadır. Bizim gibi ülkelerde ise henüz bu medeni icapların ne yazık ki, hala polis denetimiyle ya da ikinci bir uyarıcının varlığı ile yerine getirildiğine şahit olmaktayız.

Umutsuz değiliz ancak, daha yolun başındayız dostlar.