Her şeyi politikaya ve oradan nemalanmaya bağlayınca ortada değer kalmıyor. Merak etmeyin, Vakfıkebir- Çavuşlu ekmek sahipliğine hiç girmeyeceğim. Sertifikalar sizin, ekmek bizim olsun. Türkiye’de biri bir sertifika aldı, her yerde moda oldu memlekette. Ticaret odalarında koca koca iş insanları oturup neyimizi tescillesek diye soruyor. 

Akçaabat Köftesi, Çarşıbaşı Keşanı, Hamsiköy Sütlacı, Sürmene Bıçağı, Tonya Tereyağı, Kazaziye, Trabzon Telkari-Hasırı ve Vakfıkebir Ekmeği Trabzon’da tescillenen coğrafi ürünlerdir. 

Filozof Sokrat (MÖ 469- MÖ 399) Trabzon’da yaşasa ve şöyle bir Tonya turu yapıp halkın arasına karışsa soracağı sorular şöyle olabilirdi:

“Tonyalı! Ürettiğin tereyağı coğrafi ürün olarak tescillendi, sana ne faydası oldu? Hangi tereyağına bu işareti koyabilirsin? Koyabilir misin?”

Oradan Vakfıkebir’e gelip “Vakıfıkebirli!

Ekmek tescillendi, daha mı iyi tanıtıldı? Fırından çıkan her ekmeğe işaret koyabilir misiniz? Sana faydası ne oldu?”

“Çarşıbaşılılar! Keşan satışlarınız coğrafi işaretten sonra arttı mı? Hangi modacı kullanıyor keşanı?”

Sokrat Trabzon’da kovalanır mıydı, alkışlanır mıydı bilmem ama milleti düşündürdüğü için ifadeye çağrılırdı. Nitekim, Atina sokaklarında sorduğu sorularla milletin kafasını karıştırdığı için ölüme mahkûm eldi… Ama 2359 sene unutulmadı.

Biz halka ait olan ürünleri Hamsiköy sütlacını restoranda yabancıya “rice puding” (pirinç pudingi) Sürmene pidesini “Turkish pizza” (Türk pizzası) diye tanıtmaya devam ettiğimiz sürece aldığımız tescillerden bir şey çıkmaz. Sütlaç sütlaçtır. Rice (pirinç) doğru da puding ne alaka. Pide de pidedir, pizza değildir. 

Ürünlerimizi dünyaya nasıl tanıtırız, halka memlekete nasıl fayda sağlarım onunla uğraşalım. Belge almak kolay, sonrasını söyle…