Şair, yazar ve fikir adamı Sezai Karakoç’un 1950 yılında kaleme aldığı, ancak kitaplaştırılmasına 45 yıl boyunca izin vermediği ve bu süre boyunca fotokopi halinde elden ele dolaşan Mona Rosa adlı akrostiş şiiriyle geniş bir hayran kitlesine ulaştı.
Necip Fazıl Kısakürek'in, “Ruh gibi, Hazreti İsa gibi.” diye tanımladığı, Ece Ayhan'ın “Sivil şiirin en iyi şairlerinden.” şeklinde övdüğü, Cemal Süreya'nın “Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Salvador Dali de sever. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçak gönüllükle katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok.” ifadesiyle anlattığı Karakoç, 88 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Peki kimdir bu muhteşem Mona Rosa?
Sezai Karakoç-Muazzez Akkaya aşkına ilişkin türlü türlü hikayeler üretilmiştir. Hikayelerden biri şu şekildedir; Sezai Karakoç üniversitedeyken bir okul arkadaşına sevdalanır, bu kişinin adı Muazzez Akkaya’dır. Bir gün cesaretini toplayıp aşkını Muazzez Hanım’a arz eder. Fakat reddedilince çok üzülür. Okullar tatil olur ve Muazzez Hanım Geyve’de yazlıkta kalmaya başlar. Sezai Karakoç da tam karşısındaki yazlığın bahçesinde bahçıvan olarak çalışmaya başlar. Her gün karşılıksız sevgi duyduğu sevgilisini seyreder. Ona şiirler yazar. Mona Roza şiiri Muazzez Akkaya’nın isminin baş harflerinden ortaya çıkar. Yani akrostiştir.
Okul biter ve mezuniyet töreni yapılır. Mezuniyet törenindeyse Sezai Karakoç Mona Roza şiirini okur. Muazzez Akkaya ise tam karşısındadır. Şiiri bittikten sonra bir alkış tufanı kopar. Herkes bir daha okuması için ısrar eder. Ve tam 3 kez Sezai Karakoç bu şiiri art arda okur. Sahneden tam ineceği sırada Muazzez Hanım koşarak yanına gelir ve ona hala teklifinin geçerli olup olmadığını sorar. Sezai Karakoç senin aşkın artık benimkine yetişemez der ve hayır cevabını verir. Muazzez hanım bayılır. Sezai Karakoç hala evlenmemiştir.
Açma pencereni perdeleri çek/Mona Roza seni görmemeliyim/Bir bakışın ölmem için yetecek/Anla Mona Roza, ben bir deliyim/Açma pencereni perdeleri çek. Mona Rosa.
Dokunur mu bilmem bir yerde ruhunuza ama insan o rüzgâra kapılırsa aşka savruluyor. Siyah güller ak güller gibi yaprak yaprak döküyor gönlündekileri. Sevmek ne ola ki bir şairin aşka sevdalanmasına vesile oluyor. Bilirim şair olmak bahçıvanı olan bir çöldür. Ama gönül güzelse dünyanın en çorak toprağı bile siyah güller, ak güller tomurcuklanmasına bir sebeptir. Sevmek bu sebebin en güzel vesilesidir. Mona Rosa ise bu çölde açan siyah beyaz bir çift güldür. Hepimizin bahçesinde açan bir çiçek, her çölü cennet bahçesine dönüştürecek bir tohum bulmak ümidiyle.
Varol, Sezai Karakoç üstad.