Aile toplumun en temel yapıtaşıdır. Aile sağlıklı ve mutlu olunca toplum da mutlu bir toplum olur. Geleceğin faydalı insanlarının da yetişeceği yer hiç şüphe yok ki ailedir. Unutmayalım ki her başarılı çocuğun arkasında mutlu ve sağlıklı bir aile yapısı vardır. 

Çocukların yetiştiği ilk okul şüphesiz ailedir. Peki çocuklarımızı nasıl yetiştirmeliyiz? Onların biyolojik, ruhsal ve sosyolojik olarak  güçlü ve sağlıklı birer birey olması için neler yapmalıyız? Bu yazıda çocukların yetiştirilmesinde özellikle baba rolünü konuşmak istedim. Anne rolünü  bir başka yazıda, İnşallah.

Çocuklarımıza sorsak, nasıl bir baba istersiniz? Öfke ile terbiye eden mi? Yoksa sevgi ile yetiştiren mi? Sizce ne cevap verirler? Ya da çocukluğumuzda bize sorsa idiler, biz ne cevap verirdik? Bunun cevabı elbette sevgi dolu bir babadır.

Ben de bir babayım. Babalar olarak çocuklarımızı iyi yetiştirmek en büyük arzumuz. Ancak karşımızdakinin her sözümüzden, her davranışımızdan çok etkilenen küçücük bir fidan olduğunu unuturuz çoğunlukla. 

Bir çiçeğe dahi somurtunca, kötü söz söyleyince boynunu bükerken çocuk ne hale gelir, pek düşünmeyiz. Aile bakanlığı her aileye bir danışman politikası ile yola çıkmıştı, ancak henüz gerçekleştiremedi. Projede aile içi sağlıklı ilişkiler, mutluluk veren bir iletişim ve en iyi çocuk yetiştirme yöntemlerinin, uzman kişilerce her aileye öğretilmesi amaçlanmıştı. Ben de bu eğitimi ve aile danışmanlığı sertifikasını aldım, doğrusu aile içi iletişim ve çocuk eğitimine bakışım da önemli değişiklikler oldu. Yani bu konuda ne kadar eğitimli olursak, ne kadar hassas ve dikkatli olursak o kadar sağlıklı bireyler yetiştiririz.

Çocukların aile içinde eğitimini daha çok anneler üstlenir. Annenin sevgisi ve şefkati ile yoğurduğu eğitim modeli, mutlu ve başarılı çocuklar için çok başarılı bir modeldir. Peki babaların rol modeli ne olmalıdır? 

Baba otoriteyi temsil eder. Kadim Türk aile yapısı ataerkildir. Yani babanın mutlak bir otoritesi, çocuklarına mesafesi ve önemli bir yaptırım gücü vardır. Günümüzde artık bu pek geçerli değil. Ancak aile yapıları bu gelenekten izler hala taşımaktadır. Bu geleneğin hepsi yanlış değil ancak hepsi de doğru değil. Hem bu geleneğin iyi yönlerinden hem de pedagoji biliminin öğrettiği modellerden iyi bir sentez yapacağız.

Doğrusu, çocuklarla araya çok soğuk olmayan bir mesafe koyabilmek, çok iyi sonuçlar doğurur. Onlara hayır kelimesinin anlamını öğretecek, kırıcı olmayan bir otorite kazandırır. Ancak bu otorite bağırıp çağırmayan, asla dövmeyen, hakaret etmeyen, onları incitmeyen bir otorite olmalıdır. Maalesef günümüzde, çocuklarına, aptal, geri zekalı, işe yaramaz gibi cümlelerle otorite kurmaya çalışan babalar var. Bu yöntem çocukların öz güven duygusunu bitirir. Onların kişilik gelişimini kötü yönde bozar. Hatta asosyal( içine kapanık)  ya da anti-sosyal (yıkıcı, tahrip eden) birer kişilik haline getirebilir. Bu yaklaşımlar çocuğun eğitiminde de hiç iyi bir rol oynamaz. 

Peki nasıl kuracağız otoriteyi? Babalar, çocuklara sevgilerini göstererek, onlarla aşırı yüz göz olmadan, sıcak bir mesafeden çocuklarını takip etmelidir. Çocuğun korkmadığı ancak kırmaktan çekindiği bir makamda olabilmelidirler.

Çocukların içine giren volümü yüksek korkular, onların en büyük düşmanıdır. Bugün hastalarımızın çoğunda kaygılı bir ruh hali gözlemliyoruz. Bunlar sadece ruhsal şikayetlerle ilgili değil, biyolojik hastalıklarda da durum aynı. Günümüzde buna STRES demekteyiz. Stres hem biyolojik hem ruhsal hem de sosyal olarak bozulmanın en önemli sebebidir. Yetişkinler için stres kaynağı çok, ancak çocuklar için temel stres kaynağı, bağıran çağıran, hakaret eden, inciten gür sesinin kulaklarında çınladığı babalardır.

Bugün psikoloji kliniklerinde de en çok uğraşılan problem de fobilerdir. Yani insanın içindeki baş edemediği korkularıdır. Bunların temeli ailede atılır. Bağırıp çağıran ebeveynler veya olur olmaz şeylerden kavga eden, çocuklarının yanında birbiriyle tartışan anne ve babalar, bu korkuların temel nedeni olabilirler.

Babasının bağırıp çağırmalarından, yüksek sesinin kulaklarında çınlamasından ruh hali bozulup içine kapanan bir genç hastam hayattan soğumuş, üniversite birinci sınıfı bırakarak odasında kendi dünyasına kapanmıştı.

Otorite o kadar hassas bir güç ki gevşetirsen sorumsuz, hayırı bilmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen, kural tanımayan nesiller yetişebilir. Ancak çok da sıkarsak içine kapanık, öz güvenini yitirmiş, muhakeme yeteneği zayıflamış, sağlıklı düşünemeyen nesiler ortaya çıkabilir.

Aile yapılarını 4 sınıfta inceleriz. 1.Baskıcı aile yapısı 2.Koruyucu aile yapısı 3.İlgisiz aile yapısı 4. Demokratik aile yapısı. 

En sağlıklı aile yapısı demokrati aile yapısıdır. Çocukların hür düşüncelerini ifade edebildiği, kendi işlerini kendilerinin gördüğü, baskı-şiddet-korku görmedikleri ancak sevgiyle yoğrulmuş bir baba otoritesi ile kural ve sınırları tanıdıkları aile yapısıdır.

İyi bir baba, çocuğun içinde korku bırakmamalı. Bu baba-oğul arasında ömür boyu devam eden düzelmeyen bir fay hattına neden oluyor. Aralarında saygı ve sevgiye dayalı iyi bir dostluğun gelişmesine engel oluyor. Çocuğun ruhsal gelişimini de çok kötü etkiliyor.

Halbuki çocuğuyla arasına sıcak bir mesafe koyarak, incitmeyen bir otoriteyi kurmayı başaran baba, hem mutlu ve başarılı bir çocuk hem de ömür boyu çok iyi bir dost kazanıyor.