Sistemler bir bir değiştirilirken…

Hızlı devşirilen medya grupları varken…

Yargıya güvenini yitirmiş insanların sayıları artarken...

Eleştiri hakkı ellerinden alınmış gazeteciler soluk bakışlarla sağa sola bakarken...

Bir çocuk cezaevi kapısında babasını beklerken...

Onun bunun elinde oyuncak olmuş kamu arazileri farklı kulvarlarda kullanılırken...

Bir birini tutmayan TUİK’in açıklamalarına vatandaş yetişemezken...

Göstermelik olmaya yakın TBMM’sinde vekiller birbirlerine olmadık sözler söylerken...

Her gün başka bir acı olan kadın cinayetleri hız kesmeden devam ederken...

Gerilimler, sinir bozukluları, dengesizlikler toplumu sararken...

Bir kahve içeyim dedim; rahmetli Bülent Ecevit’in darbeden sonra İstanbul’da bir kahvehanede sandalye üzerinde gazetecinin sorduğu, “Bundan sonra hayatınızı ne ile idame ettireceksiniz?” sorusu üzerine Ecevit’in, “Halkımın yoksulluğu yanında benim hayatımın ne önemi vardır.” söylemine takıldım.

Şimdi sağa bakıyorum işçi mağdur, memur mağdur, sola bakıyorum çiftçi mağdur, galiba hepimiz mağduruz. 

***

Bu süreçler yaşanırken hangi tabloda, toplumsal barışı, aydınlığı, huzuru, mutluluğu göreceğiz?

Ya sağlığımız...

Diğer dertlerimizi unutamamışken üstüne üstlük dünyanın sorunu olan Covid-19’un ölümcül endişeleri ile baş başa kalmışız...

Her gün ellerimizden kayıp giden değerlerimiz birbirlerini izlerken aşı geldi gelecek, şu aşı böyle bu aşı şöyle söylentileri ortasında halen yerli yerinde biriyle tanışamamışken…

Yaşlılık sendromu ile arkadaşlığımızı yaşarken...

Yaşlanmak için değil de yaşayarak yaşlanmayı amaçlasak da anladık ki yorgun Türkiye’de hepimiz yorgunuz.

Yorulmuşuz arkadaşlar.

***

Nisan ayında kendi aşımızı kullanıma hazır hale getireceğiz diyorlar.

Bakıyoruz, hangi tesislerde?

Refik Saydam Hıfzısıhha açık değil ki.

Şu an açık olsaydı 40 milyon dolar karşılığı aşılar temin edilirdi.

Şimdi dışarıya bağımlı olduk 200 milyon dolara mal oluyor.

Ona da razıyız. Yeter ki eczanelere kadar gelsin, parasını öderiz diye temenni ediyoruz.

Her akşam yastığa kafamızı koyduğumuzda bu düşünceler içerisinde kaliteli bir uyku özlemliyoruz özlemesine de lakin olmuyor.

Nereye bakacağımızı şaşırdık misali rüyamda torun ile konuşuyorum.

Kendi pencerenizden bakınız.

Gençliğinizi hatırlamaya çalışınız, her yılınızı numaralandırınız.

Sonucunda bir cümleye takılacaksınız.

İşte aradığınız tüm soruların cevabı oradadır.

Biz nerde yanlış yaptık ki böyle endişeler içerisinde hayatın içerisinden geçiyoruz.

Evet biz nerde yanlış yaptık.

Hep beraber söylenince anlam taşıyormuş.

Sabah olunca da önce hayaller ölüyormuş .

Nereye bakarsanız bakın yeter ki baktığınız yeri unutmayın.

Kimse kimsenin umurunda değilken zaman da bu zamanken nerede yanlış yaptığımızın ne önemi var.