Bilinen insanlık tarihinden itibaren toplumları yönlendirenler hep “öğretenler” olmuştur. Kutsal kitaplarda toplumu eğitip öğretenlerin, ilahi emirler doğrultusunda Peygamberlerin olduğu şüphesizdir. Onlarla birlikte, onlara samimiyetle inananlar Peygamberlerden sonra öğreticilik görevlerine devam etmişlerdir. Son Peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed’den (S.A.V.) sonra da bu görevi onun döneminde, sohbet halkasında bulunanlar ve onlardan feyz alanlar devam ettirmişlerdir. Öğretenlerle, öğrenenler arasındaki süreç daha sonra daha sistematik hale gelmiş ve modern çağda; okul, öğrenci, öğretmen kavramlarının sınırları daha da anlaşılabilir bir olgunluğa ulaşmıştır. Bu olgunluk daha sonraki yüzyıllarda, medeniyeti temsil etme gayreti ve uğraşı içerisinde olan milletler arasında amansız bir yarışa dönüşmüş ve bu yarışta önde olan milletler de, medeniyet lokomotifinin en büyük itici gücü olmuşlardır. Bu yarışta başarılı olan milletler bu kazanımlarını öğretmenlere borçlu olduklarını bildiklerinden, öğretmenlerin her yönü ile imkan ve kabiliyetlerini arttırmayı medeni bir görev bilmişler ve ona göre hareket etmişlerdir.

Eğitim alanında; okul öncesi ve ilköğretimde Japonlar, orta öğretimde Almanlar, yükseköğretimde Amerikalılar dünya çapındaki başarılarını öğretmenlerine tanıdıkları “Sosyal ve Ekonomik hakların” yeterliliği ile elde etmişlerdir.

Eğitimde öğretmenlerin önemini çok iyi bilen büyük devlet insanı Atatürk; Millet Meclisi’nde, milletvekillerinin maaşlarının arttırılması görüşmelerinde maliye bakanını yanına çağırıp; “Dikkat edelim, vekillerin maaşları, öğretmenlerin maaşlarını geçmesin” diyerek, öğretmenlerin bir milletin kalkınmasında, eğitilmesi ve dünyadaki gelişmeleri sağlıklı okumasındaki rolünü daha o zamanlarda çok doğru tespit ettiğini ortaya koymuştu. Bu bakış açısı, toplumların medeniyet mimarları olan öğretmenlerimizi mutlu etmeye yetiyordu. Sadece ekonomik olarak değil, değeri bilindiğinden öğretmenler mutlu olabiliyorlardı.

Köy enstitüleri, öğretmen okulları, eğitim fakülteleri ve üniversitelerin, “Fen-Edebiyat” Fakülteleri sıralarından geçerek yetiştirilen öğretmenler, en son “Anadolu Öğretmen Liseleri” bünyesinde aldıkları aydınlık bilgileri çocuklarımız ile paylaşmaya devam etmektedirler. Ancak; bu gün sayıları yedi yüz bine varan ve hala atama bekleyen öğretmenlerimiz bu plansızlıktan dolayı mesleğin heyecanlarının kaybolmasını üzüntü ile seyretmektedirler. Mesleğinde istihdam edilemediği için, öğretmenler için psikolojik olarak hiç de uygun olmayan çeşitli iş kollarında çalışmak mecburiyetinde kalan öğretmenler bir yana; okullarda çalışan öğretmenlerin, velilerden gerekli saygıyı görmedikleri, okullarda da öğrencilerin kendilerini yeterince dinlemedikleri için çok mutsuz oldukları bilinmektedir.

Bu gün; öğretmenlerin “Sosyal ve Ekonomik” haklarının iyileştirilmesine katkı için yapılan “Öğretmenevleri” istihdam alanına dönüştüğü ve ticarethane mantığı ile yönetildiği için, sadece adı kalmış, öğretmenlere sunulan hizmetlerin yeterli olmaması gerçeği, öğretmenleri daha da çok üzmektedir.

Bunun yanında Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve sorumluluğunda olan “Her türlü özel okullarda” çalışan binlerce öğretmen ekonomik ve çalışma garantisi anlamın da tamamen kurum sahiplerinin yetkisine terkedilerek biraz da sahipsiz bırakılmışlar ve sadece “kurumlar için ticari getirileri” öncelenerek, mutsuz edilebilmektedirler.

Şunu bilmeli ve unutmamalıyız ki; öğretmenlerine gerekli değeri vermeyen, saygı duymayan ve onları ekonomik olarak tatmin etmeyen milletlerin çağı yakalamaları mümkün değildir. Bunu kalkınmış ülkelerle, geri kalmış ülkelerin gelişmişlik sebeplerini inceleyerek kolayca öğrenebiliriz.

Şimdilerde yeniden kategorize edilerek öğretmene itibar sağlamayı hedefleyen” Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile getirilen; “Uzman Öğretmenlik ve Başöğretmenlik” imkanı, çalışan öğretmenleri motive etme amacını taşımaktaysa da; daha önce, bu hakları sınav kazanarak elde etmiş emekli öğretmenlerin getirilen bu yeni düzenlemenin kazanımlarından yararlanamayacak olmaları öğretmenlerimizi mutsuz etmektedir.

Öğretmenlerimizi mutsuz eden bu kadar fazla sebep varken, toplumumuzu mutlu etmek istekleri çok da anlamlı görülememektedir!

Yetkili ve de etkililere hatırlatmış olalım istedik.