Ortadoğu; insanlığın kaderinin yazıldığı coğrafya.

Yüce Kitabımız Kuran’ı Kerimde ismi geçen 28 peygamberin, (Üzeyir, Lokman, Zülkarneyn dâhil) hemen hepsinin Ortadoğu denilen coğrafyaya indiğini biliyoruz. Bu peygamberlerin gönderildiği kavimlerinin kendilerine isyan ederek, onlarla dalga geçerek, kendi elleri ile yaptıkları putlara taparak, Allah’ın ikazlarını dinlemedikleri için, yüce Rabbimiz tarafından nasıl cezalandırılarak “yerin dibine” batırıldıklarını da yine kutsal kitabımız Kur’an’dan öğreniyoruz. Ad, Firavun kavmi, Hicr Ashabı, Medyen(Eyke) halkı, Mu’tefike, Ress kavmi, Sebe halkı, Sebt ashabı, Semud kavmi, Sodom ve Gomore, Tübba ashabı, Uhdud Ashabı bunlardan ismi zikredilenlerdir.

Bu kavimlerin, kendilerine gönderilen peygamberlerle uyarılmalarına rağmen, uyarılara aldırmadan gönderilen peygamberleri, ya yalanlayarak, ya da öldürerek Allah’ın emirlerine karşı geldikleri için ağır şekilde cezalandırıldıkları yüce Kur’an’da ayrıntıları ile anlatılmaktadır. Ayrıca; Nuh tufanı, Lut kavmi, Yusuf’un kardeşlerince kuyuya atılması, Musa’nın firavuna gönderilmesi olayları gibi pek çok olay ders alınsın, düşünülsün ve akledilsin diye Kur’an’a inanıp iman eden kişilere; anlatılmaktadır. Yüce Kur’an da anlatılan birçok olay, gelişme, yaşanılmış hayatların örnek verilmesi elbette ki boşuna değildir. Bu olaylar ve gelişmeler sadece kendi dönemlerinde olmuş bitmiş olaylar olarak algılanmamalıdır. Kur’an’daki bu anlatımların; günümüz insanına açık ve net mesajlar taşıdığını anlamamız için; Kur’an’ı okumamız yeterlidir.

Bugün Ortadoğu coğrafyasına baktığımız zaman; Kur’an da bahsedilen gelişmeler öncesi tutum ve davranışların aynen tekrarlandığını anlamamız zor değildir. Buradan hareketle, bu olayların sonunda insanların yaşayacakları sefaletlerin ve görecekleri cezaların da, farklı olmayacağı yönünde mütefekkir ve müştehidlerin birbirine yakın görüşleri vardır. Bugün özellikle Ortadoğu’da ve İslam âleminde; Kur’an’ı hükümlerin bir tarafa bırakılarak; dünyevi ve nefsi istek ve arzuların öncelendiği, Hristiyanlarla açıktan işbirliği yapıldığı, haramın helale karıştırıldığı açıkça ortadadır! Bu tür olaylarla ilgili Yüce Rabbimizin Kur’an’daki ikazlarını anlamak istemeyenlerin sonlarının nasıl olduğunu Kur’an’ı okuyan her kişi açıkça görüp anlayabilecektir.

İslam’ın en önemli kutsal mekânlarının bulunduğu Suudi Arabistan’ın Amerika ile nasıl işbirliği içinde olduğu, halkı Müslüman olduğu bilinen Suriye’nin Peygamber dostu bir milletin ordusu olan Türk ordusuna nasıl kalleşçe saldırdığını içimiz sızlayarak ve kinimiz artarak ibretle takip ediyoruz. Rusya gibi; tarihin her döneminde milletimize ihanet edip, milyonlarca insanımızı; bize sebepsiz yere açtığı 40’a yakın savaşta katleden bir devletin, İslam coğrafyasında kurtarıcı olarak sahiplenilmesi Müslüman mantığının ve İslam’a inananların akıllarının alacağı bir iş değildir. Bu gün; Amerika’dan ve batıdan çeşitli kılıklarla ve niyetlerle içimize sızdırılan etki ajanlarının ülkemiz bekasını tehdit edecek kazanımlar elde ettiği endişesini taşımaktayız.

Tarihteki benzerleri gibi, fırtına öncesi sessizliğin Suriye’de bozulmuş olmasını, düşman niyetlerinin açıkça ortaya çıkmasını, Ortadoğu’da asıl hedefin Türkiye ve Türk Milleti olduğunu unutmayarak, demokrasi gereği birbirimizle olan anlamsız çekişmelerimizi süratle bir kenara atarak bir bütün olarak, kenetlenmeliyiz.

Unutmamalıyız ki; insanlığın tarihinin yazıldığı Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmeler, yine insanlığın geleceğini tayin edecektir. Bu coğrafyanın, İslam dininin ve Türk milletinin bu günkü gerçek temsilcileri olarak gelişmelere asla kayıtsız kalamayız. Yoksa tarih te, gelecek nesiller de bizi asla affetmezler.