Küfesinde şair taşıyan bir hamaldır, Eylül. Bazı Ferhangi, sözler biraz daha bekleyecek sanırım. Biraz serin bir tutam sıcak olacak kaldırımlar. Ferhan abide gitti, belki anlatacaklarım vardı diyebilir... Biraz sessiz olalım. Yeterince dinledik diyorsak, ne anladık onu konuşalım. Ne gariptir ki ritmini çok sevdiğimiz ama sözlerini bir türlü anlamadığımız ağıtlar var hepimizin hayatında. Aşık Mahsuni Şerif'i dom dom kurşunu ile tanırız biliriz severiz.

Ya dom dom kurşunu kimin sakağından delip de geçti bilir miyiz? İyi insanlar neden öldükten sonra çok konuşulur bilir misiniz? Çünkü hayattayken öyle güzel şeyler anlatırlar ki parmak kaldırıp söyleyeceklerini bölmek istemezsiniz. Son ders gibi düşünün, ders biter ve ne anladığını düşünür. Anlatmak istersin. Rutkay Aziz, bir ustayı anlatırken şöyle anlatıyor; “Tepeye kuşlar çok rahat konarmış ve kondukları gibide giderlermiş. Ama sürüngenler o tepeye o varoşa öylesine emekle kanırta kanırta ağar ağar çıkarlarmış ki o tepeye vardıklarında onları oradan koparmak pek kolay olamazmış.” Kim bilir belki ustalık böyle başlıyor. Bu tanımın üstüne size bir bilgi vereceğim. ‘Ferhangi Şeyler’ bu ülkede karış karış gezip 30 yıla aşkın süre oynadı. Bir film kaç gün vitrinde kalır, kaç matine oynar, kaç kez tekrarlanabilir. Yani demem o ki sinema ile tiyatro arasında ki fark da budur. Usta ile ünlü kişi arasındaki fark tepeye konanlar ile o tepeye sürünenlerdir. Bu sebeple tiyatro bir insanı meşhur değil usta yapar. Bu sayede tiyatro kalıcı olabilme kaygısı olmayanların mabedidir. Şimdi tiyatro bitti diyorlar.

Tiyatro karanlığa yakılmış bir mumdur. Kimse gökyüzü aydınlansın diye beklemesin. Ama güneş doğana kadar bizi karanlıktan koruyabilir. Çabam bu dünyadan bir Ferhan Şensoy geçti demek değil de bu dünyaya bir Ferhan abi geldi demektir. Çünkü kalsın istiyorum. Yazdıkları ve oynadıkları birazda sen, ben, o bizdir. Elliden fazla sahne oyunu yazmış ki kendi söylemiyle Shakespeare ve Moliere’in bile bu kadar oyun yazarlığı yoktur. Siz Ferhan Şensoy’u nerden tanımıyorsunuz? Yoksa bir kelime gelir oturur önümüze film izler gibi bakar bakar Pardon deriz, pardon kaybettiğimiz tüm iyiliklere, pardon engel olamadığımız tüm kötülüklere. Pardon, bir düzeltme yapmak istiyorum. “Sanatçı muhaliftir” sözünü kim söylediyse ona sövüp sayıyorum. Çünkü bu söz ile bu ülkede aydın kesim ile halk arasında ilk ayrım başladı. Sanatçı muhalif değildir, sanatçı doğrudur. Ve doğrular her zaman muhalifler. Hani o doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ya, sanatçı bir toplumun onuncu köyü, son doğru söyleyenidir. Ferhan Şensoy ile bu ülke bir doğrusunu kaybetti.