Bazen dejavu yaşıyor gibi hissediyorum; “Ben bunu yaşamıştımdediğim anlar çoğaldı ama gelin görün ki hepsi gerçek. Daha önce de yazmıştım gece yarısı kararnamelerini; kaç hafta geçti bilmem. Hafta sonu yine bir gece yarısı kararnamesi ile Adalet Bakanı ve TÜİK Başkanı değişti. Her iki değişiklik için de günlerdir yapılan yorumları okuyor ya da dinliyorsunuzdur.

Hafızamı şöyle bir yokladım, biraz karıştırdım, baktım 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yaşanılan bakan değişikliklerine. Neden dikkatimi cezbettiğini de anlatayım. Hep söylediğim gibi baki olan devlettir; hükümetler, bürokratlar ve liderler geçicidir. Buna Cumhurbaşkanlığı da dahil. Bütün bu makamlar kişilere emanettir ve gerçek karar verici halktır. Teşbihte hata olmaz; ülke bir şirket, patron halk, müdür Cumhurbaşkanı, bürokratlar da şirket çalışanları.

Patron müdüre görev verdi; şirketi öyle bir yönetecek ki, o şirketten hizmet alanların huzuru, refahı sağlanacak, ekonomileri ve eğitim düzeyleri yükselecek, teknolojik ihtiyaçları karşılanacak, sağlıklı bireyler olarak sağlıklı ortamlarda yaşayacaklar. Müdür bütün bunları yapabilmek için ekibini seçiyor ve çalışmaya başlıyor. Bir kere şunu kesinlikle inkâr etmiyorum; hata yapmak insana mahsustur ve müdür de bir insan. Ee kimse de kavun değil. Birini kattı ekibine, olmadı, istediği verimi alamadı. Çıkarttı. Başka birini aldı; yok o da olmadı. Ama bakıyorum bu olmayanlar da hep kritik pozisyonlara getirilen ekip üyeleri. Bu işte bir terslik var. Yani bu anlattıklarım ve sizler tarafından da bilinen pek çok detayı gerçekten bir şirkette yaşansa, patron artık o müdüre, “Hep mi onlarda hata var, sende hiç hata yok mu?” derdi ve, “Artık müdürde bir değişiklik yapmak gerekir” diye düşünürdü.
***

Aklımdan bunlar geçerken Prof. Dr. Özgür Demirtaş’ın bir sunumunu hatırladım. Sizlerle de paylaşmak istiyorum. Gençlerden oluşan bir topluluğa hitap eden Hoca soruyor:

-Şu kapıdan içeri Fatih Sultan Mehmet Han girse, hayal edin, nasıl biri girecek sizce?

Sonra anlatıyor:

-Şöyle mi girecek? Elinde kılıç kan damlıyor. Sizce sırtında kürk başında padişah

şapkası, böyle biri mi? Eğer böyle birinin gireceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. İçeri girecek kişi 1453’te 6 dil biliyor. İstanbul’u fethederken kullanılacak topların teknik çiziminde yer alacak kadar matematik biliyor. İstanbul’u alırken gökyüzünde ayın hangi durumda olabileceğini bilebilecek matematik bilgisine sahip. İstanbul’u aldıktan sonra, Bugünkü Türkiye’nin ilk üniversitesi ne, İstanbul Üniversitesi’ne dönüşecek kurumu kuruyor. Etrafından bilim insanlarını eksik etmiyor. Bilim insanları arasında rekabete bile yol açacak kadar zeki. Etrafındaki insanları sadakatine göre değil liyakatine göre seçiyor.

Ne kadar vizyoner bir lider değil mi? 1453’teki Fatih Sultan Mehmet’i anlatan Prof. Dr. Demirtaş’ın, o sultanın bugünkü haline dair tahmini ise şöyle:

-Kapıdan şu an Fatih Sultan Mehmet girse ben size ne olacağını söyleyeyim. Çok büyük bir ihtimalle bugün ya Dünya’nın en önemli bilim insanlarından biri olurdu ya Dünya’nın en önemli şirketlerinden birinin CEO’su olurdu ya Dünya’nın en önemli girişimcilerinden biri olurdu ama ne olursa olsun bugünün koşulları neyi gerektiriyorsa onu yapan kişi olurdu. O yüzden İstanbul’u o aldı başkası alamadı.

O Fatih, Bosna’yı Osmanlı topraklarına kattığında, halka çok iyi davrandığı için onların sempatisini kazanmıştı. Halk bu nedenle Osmanlı yönetimine sıcak bakmış, kendilerine sağlanan din ve vicdan hürriyetinden etkilenerek zamanla Müslüman olmuştu. O Müslümanlara yüzyıllardır “Boşnak” deniliyor.

Bir lider nelere kadir, kendi göçüp gittikten sonra ne miraslar bırakıyor Dünya’ya!

***

VATANDAŞ ISINMAZKEN HURMALAR ISITILIYOR MU?

Hiç unutmam rahmetli babaannem çayımı bitirmediğimde, “Kızım şeker koydun ona, iç de ziyan olmasın” derdi. Şekerin yokluğunu görmüştü çünkü. Son günlerde de insanların aynı mantıkla elektriği, doğal gazı sakındıklarını görüyorum. Yokluğunu çekmekten ya da ödedikleri paranın boşa gitmesinden korkuyorlar. Haklılar da; yılbaşından bu yana elektriğe yüzde 50 ila yüzde 125, doğal gaza yüzde 25 ila yüzde 50 zam geldi.
Kışın çetin geçtiği şu günlerde insanlar tek odada, kat kat giyinip ısınmaya çalışırken CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya, Cumhurbaşkanlığı konutunu gören hakim bir noktadan seslendi vatandaşlara. Gece yarısı kayda aldığı görüntülerde, fondaki saray ışıl ışıldı. “Külliye de kararsın, tek odada yaşasınlar” demiyorum. Evet temsil makamıdır ama en azından daha mütevazı olunamaz mı diye merak etmiyor değilim. Bir de sarayın bahçesine dikilen, elektrikle ısıtılan hurma ağaçlarının akıbetini.
***

IŞILTILAR VE KARANLIKLAR

İran doğal gazı kesti, Arsin Organize Sanayi Bölgesi’nde aktif çalışan 70 kadar sanayi tesisi üç gün boyunca üretimi durdurdu. Bazı fabrikalar bakım-onarım ya da temizlik yaparken bazıları işçilerine iki hafta izin kullandırdı. Bu izinler tahmin ediyorum ki ya ücretsiz ya da yıllık izinden düşülerek kayıt altına alındı.

Bugün bir işçinin işverene maliyeti 6 bin lira. Sanayideki 5 bin işçiden 3 bini ücretsiz izne çıkartılsa kalan 2 bin kişinin üç günlük maliyeti yaklaşık 2 milyon lira. Bu asgari maliyet diyebiliriz. Üretim yapılamadığından kaynaklı diğer zararları hiç saymıyoruz bile. Böyle bir durum ön görülebilir miydi, görülemez miydi onları geçerek sadece ders çıkartılmasını ümit ediyorum. Çünkü dışa bağımlı olduğumuz doğal gazla ilgili bu hazırlıksızlık durumunun ceremesini üretici çekiyor, işçi çekiyor, halk çekiyor. Az önce de söyledik ya, saraylar ışıl ışıl yaşamlar sürüyorken biz başka başka karanlıklar yaşıyoruz.