Deyimlerimiz, atasözlerimiz, türkülerimiz, ağıtlarımız… 

Türk kültürünün temel öğeleri.

Şöyle bir bakarsak, Türk Kültürünün ana besin kaynaklarından birinin su olduğunu görürüz. Suyu çıkartalım, çölleşmiş bir kültürle karşı karşıya kalırız.

Su, Türklerde saflığın timsalidir. Yağmur olarak gökten inmesi bakımından, göğe bağlıdır ve kutsaldır. Dolayısıyla nehirler, akarsular, göller kutsaldır.

Su, geniş otlaklarla birlikte göçebe kültürün ana unsurlarından birini oluşturur. Türkler suyun da ruhu olduğuna inanır. Nehirlerin canlı varlık olduğunu düşünen Türkler, onları kirletmemeye ve rahatsız etmemeye dikkat ederlerdi. Halk arasında suyun saflığını bozabilecek her şey yasaktır.

Orhun yazıtlarında sıkça, “Kutsal yer-su” ifadesi yer alır. Tanrı Umay’ın yer-su ruhlarından yardım aldığı ifade edilir. Yer-su inanışı bağlamında su, yaşamın iksiridir ve yaşamın başlangıcıdır.

***

İslami dönem Türk kültürü, suyu anıtsal bir yapının içerisine alarak korumak ve buradan insanların hizmetine sunmak anlayışını geliştirdi. Bu anlayış “Pınar/Çeşme” olarak şekil alıp “Su Mimarisini” ortaya çıkarttı.

Artık Türk’ün kutsalı çeşmeye girmiştir. O halde şimdi çeşme, Türk kültürünü süslemeye başlayan unsurlardan biri olacak ve kültürel mirasımızın eşsiz simgeleri arasında yer alacaktır. Koruyabilseydik, çeşmeler tarihimizin tanıkları arasında hatırı sayılır bir öneme de sahip olacaktı.

***

Artık yeni bir mimarimiz vardı “Su Mimarisi.” 

O halde çeşme mimarimizin ve içindeki kutsalının renklendirilmesi gerekirdi. Onlarca çeşidini üretip Türk kültürünün içerisine serpiştirdik.

Çeşme, artık Atasözlerimizin, ağıtlarımızın, hele hele türkülerimizin vazgeçilmezi olmuştur. 

Pınarlarımız/çeşmelerimiz; çeşit çeşit, renk renk:
Çoban Çeşmesi,
Köy Çeşmesi/Mahalle Çeşmesi,
Yolcu Çeşmesi/Yol Çeşmesi,
Hayrat Çeşmesi,
Mezarlık Çeşmesi,
Aşıklar Çeşmesi/Ayrılık Çeşmesi.
Ve “Siyaset Çeşmesi.”

***

Pınar/Çeşme: Su gibi yaşatıcı, su gibi rahmetli, su gibi kutsal.
Pınar/Çeşme: Su kadar özel, su kadar faydalı, su kadar aziz.
Pınar/Çeşme: Suya dair bütün türkülerimizi, ağıtlarımızı sığdırdığımız anıtsal yapı.

***

Tophane Çeşmesi, Alman Çeşmesi, Hürriyet Çeşmesi, Hacı Adil Bey Çeşmesi, Hünkar Çeşmesi, Abdullah Paşa Çeşmesi tarihe tanıklık yapan koruyabildiğimiz ender çeşmelerden.

Başta Çoban Çeşmeleri olmak üzere, neredeyse bütün çeşmelerimizi, bir bir yok ettik. 

Sularını kuruttuk, musluklarını söktük, yetmedi izlerini bile ortadan kaldırdık. Yok edemediklerimizin sularını içilmez hale getirdik, boyunlarına “içilmez” yazılarını asıp öksüz ve yetim bıraktık… 

Neredeyse hiçbir karayolunda içilebilir çeşme bırakmadık ve insanımızı pet şişelere mahkûm ettik.
İçilebilir su kaynaklarını tükettik,  çeşmelerimizi gömdük. Nerden nereye değil mi?

“Saat çalmadığı sürece saat, zil çalmadığı sürece zil, çeşme akmadığı sürece çeşme değildir.”

“Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
“Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi.”
F.N.Ç.

***

“Siyaset Çeşmesi” sanırım okuyucularımın kafasında sorular oluşturdu, bu nasıl bir çeşmedir? 
Okuyucularımın bilmesini isterim ki, “Siyaset Çeşmesi” güncel bir tanımlama değildir. Topkapı Sarayı’ndaki en ilginç çeşmedir. Daha fazlasını okuyucularımın araştırmasını isterim. 

***

Çeşme kültürümüz yeniden canlınsın ve suyun kutsallığı fark edilsin  umuduyla;

Küçük bir çeşmeyim yurdumun,
Unutulmuş bir dağında.
Hiç kesilmeyecek suyum,
Yıldızların aydınlığında.
C. Külebi