Tarihi açıdan baktığımız zaman Ruslar’ın bizimle hiç bir zaman barışık yaşayabilen bir millet olmadığını görmekteyiz. Savaşı gerektirecek hiç bir sebep yokken, tarihte kırk civarında Rus saldırısına maruz kalıp, bu saldırılarda binlerce evladımızı şehit vermişiz. Zamanında Altın Orda Türk devletinin sınırları içerisinde “Moskova knezliği” olarak yaşama şansı bulan Ruslar, daha sonraki dönemlerde, Türk devletlerinin hakimiyet mücadelelerinden kaynaklanan büyük yanlışlarını iyi değerlendirdiler. Önce bağımsız hale geldiler, sonrada bir bir Türk hanlıklarını ele geçirerek, Kafkaslardan, Orta Asya’ya kadar hüküm süren bütün Türk dünyasını işgal edip asırlarca sömürdüler.

Gorbaçov döneminde, “Glasnost ve prostarika” politikaları ile dağılmadan, değişim geçiren Ruslar’ın bu durumundan yararlanan Türkler, kadim topraklarında altı bağımsız Türk devleti kurmayı başardılar. Yaklaşık iki asırlık istila ve bir asırlık “komünizm” zulmünden sonra toplumsal yapıları ve kültürleri ağır darbe alan bu yeni devletlerin kendilerini milli yapıları doğrultusunda yeniden tahkim etmeleri için Türkiye’nin varlığına ihtiyaçları vardı. Çeşitli kanallardan kurulan ilişkiler bütün gayretlere rağmen henüz istenilen sonucu elde etmeye yeterli olmamıştır.

Bunun en önemli sebebi ise, Türkiye ile Türk dünyası arasında bir kara yolu bağlantısının olmamasındandır! Bundan tam bir asır önce, Rahmetli Kazım Karabekir “Gümrü anlaşması” ile Azarbaycan ile 14 kilometrelik Nahcivan sınırı oluşturmayı başarmışsa da, dönemin Sovyetler Birliği Lideri Lenin, yukarıdan İran sınırına kadar olan “Zengazor” bölgesini Ermenistan’a vererek, Türkiye’nin, Türk dünyası ile olan karayolu bağlantısını daha o zamandan kesmişti. Türkiye’nin batı ve Amerika ile olan olumsuz ilişkilerini iyi okuyan Rusya, önce S-400 füzelerini Türkiye’ye vererek güven sağlama yoluna gitti. Devamında bu güveni pekiştirmek için Kafkaslarda Ermenşstan’a toz kondurmazken bu kez, Azarbaycan- Ermenistan savaşına müdahil olmayarak, Azarbaycan’ın Ermenilerce işgal edilen topraklarını kurtarması için üstelik Ermenilerce başlatılan savaşa müdahil olmadı.

Azarbaycan ordusu kısa zamanda hedeflerine ulaşarak “Dağlık Karabağ” bölgesinde üstünlüğü ele geçirdi. Ermenistan’ın yenilgiyi kabul etmesi sonrası yapılan anlaşmayla Hem Türkiye ve hem de Azerbaycan devleti önemli kazanımlar elde etti. Bunların bize göre en önemlisi, Türkiye ile 14 km sınırı olan Nahçıvan ile Azerbaycan arasında bir karayolu geçiş koridoru hakkının tanınmış olmasıdır. Bu bir asırlık bir hayalin gerçek olması demektir. Iğdır ilimizden Nahçivan’a, oradan, Azerbaycan’a, oradan Hazar Denizi yolu ile Türkmenistan’a, Kırgızistan’a, Kazakistan’a ve Özbekistan’a ulaşmak artık hayal olmaktan çıkıyor. İkinci önemli kazanım da, Dağlık Karabağ ile Azerbaycan arasındaki karayolu bağlantısını sağlayan “Laçin koridorunun” Azerbaycan’a verilmesidir. Ruslar’ın Türkiye’ye ve Türkler’e büyük fırsatlar tanıyan böyle bir anlaşmayı Ermeniler’ e dikte ettirmesi ilk bakışta kendi aleyhlerinde görülebilir.

Ancak stratejik devlet aklıyla olaylara bakan Rusya’nın esas amacı, daha önce Amerika’nın FETO casus okullarıyla elde edip Çin’i kuşatmak istediği Türk devletlerinin gelecekte kendisine karşı baş kaldırmasını ve Amerikan aklıyla hareket etmesini önlemeye yöneliktir. Çok önemli bir stratejik akıl ile hareket ettiğine inandığımız Rusya’nın bu “yeni tutumu” kimseyi aldatmasın. Çünkü Ruslar’da bizim gibi; dış politikada devamlı dostlukların ve de düşmanlıkların artık geçerli olmadığına inanmaktadırlar.

Tarihin önümüze koyduğu bu altın fırsattan umarın devlet olarak, mazeretlere sığınmadan gereği gibi yararlanırız.