Sosyal medya tanrının dilek kutusu haline dönüştü. Yeni semamız İnternet ağı oldu. Eskiden insanlar ellerini birleştirerek yada avuçlarını gökyüzüne çevirerek yaradan ile bir bağ kurmaya çalışırken bir anda kendimizi parmaklarımızın insafına bıraktık. İç ses kelimesi tarihe karışmak üzere.

Eskilerin “Dünya tersine mi döndü?” diye bir sitemi vardı. Değiştiriyorum, dünya sanal kullanım alanına döndü.

Peki bizi bu sanal yaşama sürükleyen ya da iteleyen nedir?

Cevap basit, gerçek acıdır. Ve içinde bulunduğumuz zaman bütün zamanların en acısıdır. Çözüm karmaşık olduğu için kendimizi değiştirmek gerektiğini anladığımızda bunu kabullenemedik. Yapay zekâ ya da sanal gerçeklik bedenimizi dinlendiriyor olsa da aklımızı kullanmamıza müsaade etmiyor. Bir şeyi gözden kaçırıyoruz. Acı öğreticidir. Öğrenmek ve keşfetmek kelimeleri bize çok uzak artık. Bizler ezberliyoruz. Ezber çabuk unutulur. Bu yüzden bir yanlışa tepki vermeden, onu düzeltmeden yolumuza devam ediyoruz. Sanal dünya bize bir şeyler öğretmek için değil de ezberletmek için oluşturulmuş gibi.

Farkındaysanız hemen hemen her gün biraz daha giriyoruz sanal kullanım alanlarına. Sanal alışveriş, sanal sipariş, sanal oyunlar, sanal tüketim...

İnsanoğlu dokunma hissiyatını küçük ya da büyük ekranlarda kaybediyor. Seçip almaktan ziyade görüp almak dayatılıyor.

Hz. Adem’den geliyoruz, amenna! Peki nereye gidiyoruz? Sanalistana...