Sosyal medyaya ulaşan “zihni bir dinlenme” talebinin ardından gelen, (boş koltuk), (bolu koltuk ) tartışmaları… ve nihayet “madenci arayışı” ile mutlu sona evrilen süreç!

Ve böylesi süreçleri, avuçlarını ovuşturarak özellikle tetikleyen her türden spekülatör! Yaratılan bu güvensizlik ortamın ağır faturasının, neye ve nelere mal olacağının, hangi bedellerin ödeneceğinin sanırım farkına bile varmıyor, varamıyor.

Sağlıkta ve ekonomide yaratılan bu güvensizlik ortamın kuşkusuz, sosyal, siyasal, toplumsal, çok çeşitli nedenleri vardır. Ama siyaset kurumuna ve siyasetçiye duyulan güvensizliğin temelinde yatan en önemli etken, Fransız düşünür Jean Bonnet’in; “Siyasette bir şeyler yapmak isteyenler ve Siyasette bir yerde olmak isteyenler vardır. Ve bir şey olmak için siyasete soyunanların bir şey yapacaklarına ilişkin hiç bir zaman güvence yoktur.” ifadelerinde net bir şekilde karşılık bulmaktadır.

Şişkin egoları, çıkar ilişkileri, kimlik beklentileri ve tüm bunlardan öte, rövanşist  özel görevlendirilmeler gereği yapılan siyaset! Kuşkusuz kirlidir, bataklıktır, ihanet temellidir… Hiçbir makam Kadir-i Mutlak ve hiç kimse seçeneksiz değildir.

Kaldı ki, egemen siyasetin dayattığı seçenek yoktur algısı, hem seçmene saygısızlık hem de demokrasi ayıbıdır. Böylesi bir batağa saplanmış olanların,  savrulması, yalpalaması, ilkesizleşip işi saldırganlığa kadar vardırmaları kaçınılmaz sonu ertelese de asla değiştiremez…

Dürüst ve güvenilir insan erdemliğinden yalıtılan kişi, mücadelesini öznel beklentilerine ve kindarlığa yasladığında hatalar ardı sıra gelecektir. Tersinin olabilmesi (her ne kadar figüranlarla idare ediliyor olsa da!) ancak çok iyi aktör olabilmesiyle doğrudan orantılıdır.

Bu sorunun panzehiri, siyaseti bir toplumsal sorumluluk olarak içselleştirmektir. Böylesi bir siyaset kültürüne toplumumuzun her zamankinden fazla gereksinimi söz konusudur. Kişisel beklentilerinden uzak ve liderin iki dudağı arasındaki sıkışmışlıktan kurtulmuş! Halkın içinden gelmiş ve salt halka hesap verebilen siyasetçiler mücadeleyi belirlediklerinde, şimdiki hastalıklı durumun önemli bir kısmı sağaltılmış olacaktır.

Kimlik beklentileri, çıkar ilişkileri, egoları, ve tüm bunlardan öte rövanşist  özel görevlendirmeler gereği! Yapılan siyaset kuşkusuz kirlidir ve her tür tutarsızlığı üretecektir.

Siyasette erdem sorunu, günümüzün temel sorunlarının başında gelmektedir. Bu sorun yalnızca ülkemizle ilgili bir sorun da değildir; erdemsizliğin temel dayanaklarından birisi, siyasal mücadelenin, temelde, seçilme yarışına indirgenmesidir. Bunun için her yolun mubah sayılması. gerçekçi olmayan propagandalar, hamasete evrilmiş söylevler, mesnetsiz vaatler siyaset kurumunun genel özellikleri olarak karşımızda durmaktadır.
Tüm bunlar ve benzeri olumsuzluklar bir yandan insanları siyasetten soğuturken, diğer yandan ise siyasetin erdemli ellerde yükseltilmesi gereğini pekiştirdi…

Yani anti-tez ile tez bıçak sırtında buluşmuş haldedir. Bugün neredeyse öyle bir noktaya gelindi ki, dürüst ve erdemli olmak, hiçbir çıkar çatışmasına girmeden, kucaklayıp kapsayıcı olmak tüm ideolojik tercihlerin önüne geçer oldu.

İnsanlar artık siyasetçinin ne dediğinden ziyade, bu özelliklere sahip olup olmadığın araştırılmasına yoğunlaşmış durumdadırlar.

Bu nedenle erdemli insanların siyasette çoğullaşmaları, etkin ve yetkin kişilerin öncelikle yeterli olmaları siyasal tercihlerimizin öncelikleri arasında başat yer almalıdır. Bu amaca ulaşılabildiği ölçüde demokrasimizin güçlenmesi ve sürdürülebilir olması olanaklı olacaktır.

Siyasetten çıkarım, geleceği bugünkünden daha özgür ve eşit kılmayı hedeflemek olmalıdır. 21.yüzyılın mucizesi; iletişim teknolojilerinin tavan yapmasında değil, insan olmanın ne anlama geldiğinin kavranması sayesinde gerçekleşecektir.

Bu haklı ve zamanlaması da doğru talebin, ülke ve toplum çıkarları bağlamında bir kez daha değerlendirilmesinin zamanıdır dostlarım.

Gönlünüzce değerlendireceğiniz bir hafta sonu dileklerimle…