Artık bu tarihi binanın geçmişini anlatma ihtiyacı duymadan diyorum ki, kent kimliğini oluşturan önemli yapılardan biri olarak yalnız bırakılmışlığının garipliğine son verilsin.

Kime sesleniyorum.

Zamanında seslenmeye ihtiyaç duymadan bir kültür merkezine dönüştürülme gayretimizle bu güzel binada sergiler de açılmıştı.

Rahmetli kitapsever arşivci Aslan Pulathaneli ve yine rahmetli eşleri ile işbirliği içinde özellikle de Atatürk'ün Trabzon ziyaretleri günlerine ait yayımlanan gazete ve diğer yayınlar bu binada sergilenmişti.

Bina uzun süreli Sağlık Bakanlığı’na bağlı hizmet verdi ama kültürel hizmetlerle de tanışmışlığı vardır.

Zaten bir kültürel kurum olan Türkocağı'na da zamanında ev sahipliği yapmadı mı?

Şimdi perişan,

Terk edilmiş,

Kaderiyle baş başa,

Girişteki en az yüzyıllık kaktüs bile kabuğuna çekilmiş, eski parlaklığını yitirmiş.

Oysa ne günleri vardı.

Atatürk'ü ağırlamıştı...

Nice bebekler bu tarihi binada dünyaya gözlerini açmadı mı?

Şehrin de tam göbeğinde.

Tabakhane yokuşundan çıkarken hiç mi gözüne ilişmez bir yetkilinin?

Anlaşıldı Sağlık Bakanlığı Trabzon için özel anlamı ve anıları olan bu binayı unuttu.

Çağrım; Trabzon Valisine, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanına, Ortahisar Belediye Başkanına...

Bir gün yolunuzu düşürün bu binaya, inceleyin ve girişimde bulunun tarihi binayı yaşatmak için...

Hatırlatmaya devam edeceğiz...

Restore edilsin.

Kent kimliğinden bir hazine daha solup gitmeden umarız gereken yapılır...

BİZE HER YER DURAK SİSTEMİ DE BİTSİN ARTIK

Olurdu olmazdı derken Trabzon'daki dolmuş değişimi yaşandı.

Dolmuş araçlarının çok büyük bölümü yenilendi.

Artık kirden rengi görünmeyen koltukları ile trafiğe çıkan araç sayısı çok azaldı.

Camı tornavida ile tutturuluyordu.

Yazın yanardın.

Kışın donardın.

Yaz sıcağında tıkış tıkış nerdeyse kucak kucağa...

Klima çalışmaz.

Havalandırma kapı açılarak yapılır.

Ve bu durum ısrarla sürdürülmeye çalışılır.

Yerel yönetimlerden süre istenir.

Taviz koparılmaya çalışılır.

Sonuçta hem Belediyenin kararlı duruşu hem de Şoförler Odasının olumlu uyumlu yaklaşımlarıyla bu sorun çözülerek büyük bir oranda araçlar yenilenir.

Geri kalanlar için de daha süre uzatımı yapılmadan değişim sağlanmalı.

Şimdi?

Evet şimdi bir konu daha var.

O da çok önemli.

Artık gelişi güzel indirme bindirme yapılmamalı.

Hadi şu yapılamadı: “Buradan iki kişi alır mısın?”

Elden ele dolanan para üstü bu covid ortamında hâlâ mikrobu oradan oraya taşıyabiliyor.

Bari şu “Müsait yerde ineyim” işini bir kenara bıraksak.

Müsait yer neresi?

Her yer.

Yokuşun başı.

Rampanın ortası.

Yolun en olmaz yeri.

Senin benim evimin önü.

Köprünün ortası.

Alt geçidin dibi başı.

Yani bize her yer müsait yer...

Çok mu zor belirli aralıklarla usulüne uygun yolcu indirme bindirme durakları yapmak.

Bu arada her kabahati de dolmuşçulara bulmayalım.

İki adım fazla atmaktan üşenen yolcuya da yanlış yapıyorsun diyelim.

Her şeyi kuralına oturttun mu yolcu da uyar, uymak zorunda kalır.

Şoförler Odası Başkanı’nın uyumlu kişiliği ve sonuç almaya yönelik girişimciliği bu sorunu çözer diye düşünüyorum.

Artık bu konu gündemde olsun. Dolmuş şoförleri de rahat etsin.

Öyle ikide bir dur kalktan kurtulsun. Israr eden yolcu olursa, kuralı bozamayız desin. Bu iş de bir düzene girsin.

1940’LI YILLARDA YURTTAŞA ÇAĞRI

Bu gazete kupürleri 1941 yılına ait.

Her birinde o dönemin özelliklerini yansıtan bilgiler var.

1940'lı yıllar II. Dünya Savaşı yılları. Dünya ateşin içinde.

Trabzon'da yayınlanan Yeniyol gazetesindeki üç yazı dikkatimi çekti.

Savaş bütün şiddetiyle sürüyor.

Türkiye savaşa girmemesine rağmen savaş günlerinin bütün zorluklarını yaşıyor.

Fakat topluma dair işler de yürütülüyor.

Hem üretim teşvik ediliyor, hem halk tasarrufa davet ediliyor, hem de eğitime verilen önem gazete haberlerinde öğretmenlerin yükselme haberleri ile kendini gösteriyor.

Bu arada pahalılıktan da yakınılıyor.

“Kundura fiyatlarının yükseldiğinden” söz edilirken yıpranan, eskiyen ayakkabıları da hemen atmadan tamir edilerek giyilmesi tavsiye ediliyor.

Başka bir diğer kupürde de tütün üretiminin teşviki ve kaliteyi yükseltme adına çiftçiler arasında “müsabaka” düzenleyip ödül verme de ihmal edilmiyor.

Yurttaşa seslenen yazıda da, çayına az şeker koy, ekmeği israf etme.

Bir şekerin sözü mü olur deme.

Bir dilim ekmek de olsa israf etme, elektriğini tasarruflu kullan. Unutma ki “harpte değiliz ama harp şartlarındayız, unutmayın ki damlaya damlaya göl olur” diye bitiyor tavsiyeler.

Bugünlerde dünyanın dehşetle izleyip endişeye kapıldığı savaş ortamında geçmişte neden, niye, neler yaşandığını daha iyi anladık mı?

Her gün yakıta, elektriğe ekmeğe zam gelmiyor mu?

Ha bir de eğitimin o yıllarda da aksatılmadan devam ettirildiğini, terfi eden öğretmenlerimizin bu yükselmelerinin gazetelerde yayınlanması da ayrı bir özellik ve incelik.

Eğitim, üretim ve tasarruf üzerine kurulu anlayışın sonunda o zor günleri en az hasarla atlatan ülkemiz, bugün de aynı zor şartları tam yaşamasa da eğitimin, üretimin, tasarrufun önemini kavrayıp uygulamadan yaşayıp giderse sıkıntıların yaşanacağı bir gerçek.

Ve biz şu anda o günlerin ayak seslerini duymaktayız.