Ülkemiz, Temmuz ayı sonlarında başlayan orman yangınlarından sonra bu kez de Karadeniz ve doğu illerinde yaşanan, artık neredeyse geleneksel hale gelen, sel felaketleri ile sarsıldı.

Karadeniz'de yaşanan seller nedeniyle onlarca ev, bina ve köprü yıkılırken, Kastamonu ve Sinop’ta onlarca vatandaşımızı kaybetmenin acısını yaşadık.

Gençliğimde, 1990 yılında Trabzon ve ilçelerinde onlarca kişinin ölümüne neden olan sel felaketinin tanıklarından biriyim.

O gün, lise 2. sınıftaydım ve karnemi Trabzon Lisesi’nden alıp Çarşıbaşı’na 15 kilometre mesafedeki ikamet ettiğim Yavuz Köyü’ne doğru bir yolcu minibüsüyle yola çıkmıştık.

Çok iyi hatırlıyorum, iki noktadan sel sularını aşarak güçlükle eve varmıştık.

Evimiz oldukça emniyetli bir noktada olmasına rağmen hemen yanı başımızdan geçen yol adeta dereye dönüştüğünden, korkudan sabahı zor eylemiştik.

Sabaha karşı 2-3 saatlik uykunun ardından uyandığımızda hemen her yer heyelan altındaydı.

Köyümüzden bir genci heyelana kurban vermiştik. Onlarca ev zarar görmüştü.

Yollardan değil araç, yayalar bile yürüyemiyordu.

Asıl hasar ise ilçe merkezinde ve İskefiye Deresinin sahile yakın havzasında oluşmuştu.

İlçemizin ilk fabrikası olarak balık unu ve yağı işleme fabrikasının tanklarından biri sel sularına kapılmış, ardından da ilçe merkezindeki köprüye takılıp sel sularının caddelere doğru yönelmesine neden olmuştu.

Daha sonra köprü de yıkılarak uzun süre yeniden yapılmayı beklemişti.

Sadece ilçemizdeki köprüler yıkılmamıştı, aldığımız haberlere göre çevre ilçelerdeki köprüler de aynı akıbeti yaşamıştı.

Oysa Osmanlı döneminden kalan köprülerin çoğu hiç zarar görmemişti.

Bugün yakın geçmişte yaşanan sel ve su baskınlarında da gördüğümüz tablo aynı.

100 yıllar önce yapılan köprüler hiç zarar görmeden ayakta kalırken, yeni teknolojiyle yapılan köprüler ya yıkılıyor ya da tıkanarak sel sularının şehir merkezlerine doğru yönelmesine neden oluyor.

+++

Avrupa genelinde sellerin neden olduğu ölümleri ortaya koymak amacıyla akademisyenlerce ortak yürütülen bir çalışmaya göre, 1980-2018 yılları arasında Türkiye'de bin 242 kişi sel nedeniyle hayatını kaybetti.

Doğu Karadeniz’de son 3 yılın sel bilançosu ise; 32 ölü, 9 kayıp.

Ve en son Kastamonu, Sinop ve Bartın'da 11 Ağustos'ta yaşanan sel felaketinde can kaybı 82'ye yükseldi, 16 kişi ise hala kayıp.

Rakamlar gerçekten can yakıyor!

+++

Sel ve su taşkınları, Türkiye'de en sık görülen afetlerin başında geliyor.

Ülkenin en çok yağış alan bölgesi Karadeniz'de, sel felaketleri yaygın.

AFAD verilerine göre sadece geçen yıl ülke çapında 177 sel ve su baskını ile 107 heyelan görüldü.

Aynı dönemde doğa kaynaklı olayların yüzde 20'ye yakını sel ve su baskınları, yüzde 12'ye yakını da heyelan olarak kayda geçti.

Bilim insanları, iklim değişikliğinin önüne geçilmezse sel felaketlerinin artacağını yıllardır söylüyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, orman yangınları ve sel gibi afetlerde iklim değişikliğinin “günah keçisi” olarak kullanıldığını söylüyor.

Kadıoğlu, yağış artışı ve yağış rejimlerinin değişmesinin seller üzerinde etkili olduğunu ancak selin afete dönüşmesinin ancak 3 koşul gerçekleşirse mümkün olduğunu söylüyor: Tehlike, maruziyet ve insan ile yapıların buna karşı savunmasızlığı.

Kadıoğlu, yerel halkın sel felaketlerine maruz kalmasına neden olacak şekilde “dere yatakları ve heyelan bölgelerinin daha fazla yerleşime açıldığı” yorumunu yapıyor.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Jale Alel de, sellere sebep olan iki konuya dikkat çekiyor: Doğal dere yataklarının yerleşime açılması ve ağaçların yeterince korunmaması.

Bir başka konu ise Karadeniz bölgesinde birçok derede yapılan hidroelektrik santraller (HES). HES’lerin sel felaketlerine etkisi ise hala tam olarak bilinmiyor. Kimi ‘var’ diyor kimi ‘alakası yok’ diyor.

+++

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın onayıyla Resmi Gazete'de 9 Temmuz 2016'da yayımlanan 2006/27 sayılı genelge ile derelerin üzerinin zaruri haller haricinde kapatılması yasaklandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl sel afeti yaşayan Giresun’un Dereli ilçesine gittiğinde dere yatağına yapılan evleri eleştirdi.

Selzedelerle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dere yataklarına kurulan evler hakkında eleştiride bulunarak, “Dere yataklarına ev yaparsanız yıkılır.” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz'de meydana gelen sel felaketine yönelik geçtiğimiz günlerde açıklama yaptı.

Erdoğan, dere yatağına konut yapımını belediye başkanlığı döneminden beri onaylamadığını söyledi.

Dere yataklarına konut yapılmamasını ve dikey mimariye izin verilmemesini her zaman söylediğini belirten Erdoğan, “Bunları söylerken ülkede değil dünyada yaşanan tecrübelerden hareketle söyledik.” dedi.

Karadenizli olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları kaydediyordu: “Rize'de eskiden ağaçlar vardı, eskiden bu kızıl ağaçları kestiler, bunların yerine çay diktiler. Çay dikmekle kalmadılar, çaya gübre verirken azot ağırlıklı gübre verdiler. Azot ağırlıklı olan bu gübre ne yapıyor? Toprağı yakıyor, eritiyor ve yakıp eritmesi ile beraber de yağmurla buluşunca adeta bir lapa haline geliyor ve akıp gidiyor. Şimdi bunların hepsini bu olaylarda da gördük. Şimdi bunları müteaddit defalar yaşadığımız halde kimse dinlemiyor, yine bildiğini okuyor.”

Sayın Cumhurbaşkanımız bu sözleri daha önce de defalarca söyledi; İstanbul’da, Rize’de, Artvin’de, Trabzon’da.

Bütün bu uyarılara rağmen vatandaş bildiğini okuyor.

Aslında yapacağı çok fazla bir şey yok. Yamaçta heyelan düz alanda (dere yatağında) sel vuruyor.

Bölgenin kaderi adeta.

+++

Bütün bunlara rağmen derelerde yapılaşma devam ediyor.

Hadi vatandaşı geçtik de ya devletin kurumları!

Bakın neler yapıyorlar!

Trabzon Büyükşehir Belediyesi, Değirmendere havzası üzerinde dere yatağına oldukça yakın bir noktada 30 bin 144 metrekarelik arsa üzerine yeni bir otogar yapılacağını açıkladı.

70 milyon lira harcanacak otogar için inşaatın batısındaki Değirmendere’nin ıslah edileceği öğrenildi.

Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinde ki Fırtına deresi kenarına yapılan öğretmenevi 2017 yılında hizmete girdi.

Yaşanan son sel felaketinin ardından öğretmenevinin bulunduğu alan tepki çekti.

Üstelik görkemli bir açılışı da oldu.

Trabzon’un Çaykara İlçesinde ise 2014 yılında eski hükümet konağı yıkılarak hemen arka tarafına beton duvarla ıslah edilen dere kenarına yaklaşık 4,5 milyon liraya yeni bir bina yapıldı.

O da dere yatağında.

+++

Gelelim asıl konumuza. Dere yatağında yapılaşma konusunu aşamayacağız.

Bu belli. 1990 yılında Çarşıbaşı’nda köprüyü fabrikanın devasa tankı tıkayıp yıkılmasına neden olurken, bakın daha birkaç gün önce afeti yaşayan Kastamonu’da ne oldu?

Sel sularının Bozkurt ilçesini ilk olarak vurduğu anda çekilen görüntüler aslında en can alıcı noktayı sergiliyordu.

Çünkü selin ilk anlarında bir köprünün altında tıkanan ağaç ve tomruk parçalarının barajlanma etkisi ile köprüyü tıkadığı ve sel sularının burada iyice kuvvetlenerek ilçeye yöneldiği görülüyordu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu duruma dikkat çekti.

Soylu, “Burada bir köprü var. Yukardan aşağı gelen tomruklar köprü önünde barajlama yapıyor.

Ondan sonra hem sağa hem sola ciddi bir şekilde şehrin içerisine akım oluyor.

O rüsubat ve tomruk böyle bir sürecin oluşmasına sebebiyet veriyor.” ifadelerini kullandı.

Mesleğimiz gereği gittiğimiz birçok sel bölgesinde de köprülerin neden olduğu sonuçları gözlemleme fırsatımız oldu.

Bu nedenle köprüler noktasında bir önerimiz olacak.

Yapılabilirliğini bu konunun uzmanı mühendisler daha net olarak ortaya koyacaktır.

Dünya da açılır ve kapanır köprüler vardır. Ülkemiz de de mevcut.

Özellikle sel yaşanan il ve ilçe merkezlerinde ya da dere yatağından bulunan köprüleri açılır kapanır yapabilir miyiz?

Acaba teknoloji bunun için müsait mi?

Erken uyarı sistemi kullanılarak sel suları yaklaşırken akışı rahatlatmak açısından (tıkanmasını önlemek amacıyla) köprüleri açabilir miyiz?

Bunu başarabilirsek ciddi anlamda bir önlem alacağımız inancındayım.