Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti, Güney Orta Afrika'dan 

Dr. Samuel P. Verner tarafından getirildi.

Eylül boyunca her öğleden sonra sergilenecektir.

Yaş: 23 Yıl

Boy: 1.49 metre

Ağırlık: 46 kg

-----

Yukarıdaki bilgiler hayvanat bahçesinde sergilenen bir hayvana ait değil.

1906 yılında 8-28 Eylül tarihleri arasında Amerika’da sergilenen, ismi Ota Benga olan bir insana ait.

Bugünün şartlarında inanması biraz zor olabilir ancak yüz yıl önce Ota Benga’yı günde yaklaşık 40.000 kişi ziyaret ediyordu.

İnsanların bugünün hayvanat bahçelerinde sergilenen hayvanlar gibi sergilendiği dönem, zannedildiği gibi tarihin tozlu sayfalarında değil.

Yakın geçmişte kara bir leke olarak duruyor. 1958 yılında bile insanların sergilendiği insanat bahçeleri mevcuttu.

İnsanoğlunun kendisinden daha az teknolojik gelişme yaşayan soydaşlarına karşı yaptığı bu insanlık dışı uygulama on yıllarca devam etti.

1800’lerin sonundan 1900’lerin ortalarına kadar yaklaşık yüz yıl boyunca…

Gelişmemiş kabilelerdeki insanlar zorla tutsak edilip kendilerini gelişmiş olarak addeden, medeniyetin ortasında sergilendi.

Örneğin 1931 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te, Sömürge (Koloni) Sergisi düzenlendi.

Sergi mayıs ayından kasım ayına kadar sürdü.

Ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelenlerle birlikte yaklaşık 8 milyon ziyaretçi aldı, 33 milyon bilet sattı.

Farklılıklar, kültürel zenginlikler maddi zenginliğe bu çağ dışı anlayış ile dönüştürülüyordu.

Ulaşımın ve iletişimin henüz çok gelişmediği dönemde insanların merakı bu düzenin devam etmesine çanak tuttu.

İnsanların sergilenmesi bir akıl tutulması gibi Avrupa’ya, Amerika’ya hatta uzak doğuya bile uzandı.

Yüzbinlerce insan sergilendi. Milyonlarca insan mağdur oldu.

Beyaz kıyafet içindeki Fransız kadının Çinhindi’de tavuklara yem atar gibi halka pirinç attığı videoyu muhtemelen sosyal medyada izlemişsinizdir.

İzlemeyenler kolaylıkla bu videoya ulaşabilirler.

Teknolojik ve ekonomik gelişmelerin büyük bir güç olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak bu güç etik ve ahlaki değerler ile beslenmeyince ortaya büyük bir insanlık ayıbı çıkarıyor.

Belki de insanlığın en büyük ayıbı medeniyet denilen şeyin erişilebilen konfor alanı olarak görülmesidir.   

Konuşabilen, duygularını belli edebilen canlılar olan insanların medeniyetin orta yerinde, yakın tarihe kadar sergilendiği düşünüldüğünde kendini kelimelerle ifade edemeyen hayvanların bu durumdan kurtulmak için bir kaç yüzyıl daha beklemesi gerekecek gibi.   

Hiçbir canlı bir başkasının çizdiği sahte sınırlar içinde özgürlük makyajlı bir hayatın parçası olmak istemez.

Eli hem kalem hem silah tutabilen, kalemi silah gibi kullanabilen insanların; toprağı elleri ile işleyen insanları veya dillerini anlayamadıkları hayvanları, sergilenecek canlılar olarak görmesi bir trajedidir.

Ve bu trajedi sadece medeniyetin görkemli sahnelerinde sergileniyor. 

Arda Aksuoğlu         

[email protected]