Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Bir gün, bir kuş sürüsü Simurgun kanadından bir tüy bulmuş. Simurgun var olduğunu anlayan bütün kuşlar Simurgun huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Simurgun yuvası, Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için hepsi birbirinden çetin yedi vadiyi; istek, aşk, marifet, istisna, tevhit, hayret ve yokluk vadilerini aşmak gerekirmiş.


Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş.



“Aşk denizi”nden geçmişler önce. “Ayrılık vadisi”nden uçmuşlar. “Hırs ovası”nı aşıp, “kıskançlık gölü”ne sapmışlar. Kuşların kimi “Aşk denizi”ne dalmış, kimi “Ayrılık vadisi”nde kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş;
Balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yok oluş”ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş Kaf Dağı’na vardıklarında yalnızca otuz kuş kalmış.

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça si”, “otuz” demektir, “murg” ise “kuş. Otuz kuş aslında Simurgmuş. Simurgun yuvasını bulunca öğrenmişler ki; Simurg-otuz kuş demekmiş. Her biri bir Simurgmuş. 30 kuş, anlamış ki aslında aradıkları sultan kendileriymiş. Gerçek yolculuk, sadece kendine yapılan yolculukmuş.

Simurg beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürmüş.

İnsanlık da kendi küllerinin üzerinden yeniden doğabilmek için kendini yakmadıkça, birer Simurg olmayı göze almadıkça; bataklığında, tüneğinde ve kafesinde yaşamaktan kurtulamayacaktır.

Sevgili okur!

Şu anda, yani hemen şimdi.

Simurg’u beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

Açalım kanatlarımızı kendi sonsuzluğumuzun gökyüzüne.

şelim ama yeniden kalkalım. Yorulalım ama yılmayalım.

Her doğan gün bir müjde gibi hayat bahşettikçe bize güneş gibi yeniden doğalım. Yenilenelim, kırıklarımızı, yaralarımızı sarıp onaralım.

Yani simurg olalım.

Kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır.

Ankara’da kar ve kışın hakkını vererek yaşadığımız şu günlerden güneş sıcaklığının munis sarıcılığı ile bezenmiş güzel bir hafta sonu diliyorum efendim.