Gençliğimizin en hareketli çağlarında bizi hayata bağlayan sloganlarımız vardı. O zamanlar biz bu sloganları söyleyip hayat iksiri olarak kullanırken birçok insan bilerek ya da bilmeyerek bizlere bıyık altından gülerlerdi. Öyle ya yaşımızla hayallerimiz arasında bir uçurum vardı. Hani çocuk yaştaki insanlar mı bu söylenenleri gerçekleştirecek diye bir de bizleri küçümserlerdi. Kendimizi, uğruna her şeyimizi feda etmeye hazır olduğumuz toplumumuza bir türlü anlatamazdık! Ama biz akan çağlayanlar gibiydik, asla vazgeçmez, aynı konuyu yüzlerce defa ayni kişilere anlatmaktan üşenmez ve kutlu ideallerimizi gençlik hayallerimizle süsleyip mücadeleye devam etmeyi asla ertelemezdik.

Bu gün bakıyor ve görüyoruz ki; gençlik çağlarımızın gülünüp geçilen sloganların hepsi bu günün hakikatlarıymış. Toplum mühendislerinin üzerinde yıllarca çalıştıkları muhteşem tespitler ve gerçeklerden geri kalan bir yönleri yokmuş! Biz o delişmen çağlarımızda “Türk’ün, Türk’ten başka dostu yoktur.” diye avazımız çıktığı kadar haykırdığımızda; önümüze hemen haksız ve insafsızca “ırkçılık takozu” atılırdı.

Hâlbuki bunun sosyolojik ve tarihî bir gerçek olduğu bu günkü gelişmelerle ayna gibi ortaya çıktığını görüyoruz. Cemal Paşa’nın yönettiği 4.ordumuzun kutsal topraklar için savaştığı Filistin’de verdiği şehit sayısı, bugün Filistin’de yaşayanlardan çok da az değildir. Ama aynı Filistin temsilcisinin bugün, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekâtını” işgalci ve haksız olarak niteleyen oylamada Türkiye aleyhinde oy kullanmasını hiç kimse izah edemez! Yine Arap Ligi olarak tabir edilen Müslüman Arap ülkelerinin istisnasız hepsi Türkiye’nin bu en haklı meşru vatan mücadelesine işgalci demekten geri kalmadılar. Ümmet, ümmet diye ömrünü boşa geçirenlerin, ümmetin temsilcilerinin, nasılda ümmetin düşmanları ile işbirliğini yaptıklarını görüp artık gerçekleri anlamalarını bekliyoruz. Türkiye’yi bu haklı mücadelesinde destekleyen sadece kardeş Türk devletleri ile Türk soyundan geldiklerini Avrupa’nın göbeğinde haykıran Macar’lar oldu. Demek ki neymiş: “Türk’ün, Türk’ten başka dostu yokmuş.”

Ne Amerika ne Rusya ne Çin, her şey milliyetçi Türkiye için” sloganımızın ifade ettiği gerçekler, bugün belki de kitaplar dolusu açıklamalar ile ancak topluma anlatılabilir. Kurulduğundan itibaren ilk defa kendi dilleri dışında, Türkçe ile bir anlaşma yapmak zorunda kalıp yüklü miktarda bir haraç vererek donanmasını Cezayir Valisi Hasan Paşa’dan kurtaran Amerika hala bunun kuyruk acısını yaşamaktadır. Son günlerde ülkemize karşı yaptığı akıl almaz siyasî gaflet ve ihanetlerin neler olduğunu hep beraber hayret ve ibretle takip etmekteyiz. Rusya bir taraftan bizi yanına almaya çabalarken bir taraftan da 34 bin YPG’li katil sürüsünü bir emirle Türkiye’nin istediği 30 km derinliğin dışına çıkaracak kadar onlarla sarmaş-dolaş olduğunu ortaya koyarak, ne kadar güvenilir olabileceğini herkese göstermiştir!

Geriye kalan Çin’den ise bahsetmeye gerek bile yoktur. Doğu Türkistan’da Uygur Türklerinin, çoluk-çocuk, kadın yaşlı demeden varlıklarını medeni! Dünyanın gözleri önünde yok etmeyi güç zanneden, ayni güneyimizdeki katil sürülerinin yaptıklarını yapan bir devlet! O zaman tekrar edip ve haykıralım; ne Amerika ne Rusya ne Çin her şey milliyetçi Türkiye için.

İlk defa rahmetli Demirel’in seslendirdiği ve rahmetli Başbuğumuzun ömrünü sermaye olarak harcadığı “Adriyatik’ten, Çin seddine kadar Türk dünyası.” ifadesinin ne muhteşem bir gerçek olduğunu bu gün çok daha iyi anlıyoruz. Sadece Türkçe bilerek bu muazzam mesafelerde aylarca başkaca hiçbir dile ihtiyaç duyulmadan seyahat edilebilmesinin gücünü kullanmak istediğimizde yıllarca bize “kafatasçı-Irkçı, Turancı” diyen ahmak görüşlüler neredesiniz! Aldığınız görevi yerine getirmekten başka bir amacınız var mıydı acaba! Elbette ki Türk’üz ve Turancıyız bundan daha muhteşem ve doğru ne olabilir ki?

Demek ki gençlik çağlarında attığımız sloganlar, bu günün dünyasının gerçekleriymiş, ne mutlu bunu anlayabilenlere, ne mutlu bu muhteşem mücadeleyi veren yiğit insanlara…

Ne mutlu Türk’üm diyene!