Akşam saati idi, telefonum çaldı.

“Hocam merhaba, çok özür dilerim rahatsız ettim, akşam akşam.

Bir aylık bir çocuğum var, biraz hareketleri yavaş, gittiğim çocuk doktoru size gönderdi. Yarın bakabilir misiniz?”

“Yarın yoğunum, dersim de var, başka bir gün olmaz mı?” dedim.

“Hocam”, dedi “dayanamam o güne kadar, lütfennn.”

“Tamam” dedim, “yarın bakacağım.”

***

Tıp 2. sınıfındayım, ciddi bir rahatsızlık geçirdim, patoloji sonucumu bekliyorum. 

Hocam, aynı zamanda doktorum, “sonucu hemen bana getir, tedavi başlamamız, belki de okula ara vermen gerekebilir.” dedi. 

Uyuyamadım 2 gün, derken o gün geldi çattı.

Sekreter, “bekle” dedi, “bir saat sonra vereceğiz patoloji sonucunu.”

Dedi, ama ne kadar kolay, dedi. Bir saat… 

Ona göre 1 saat, bana göre bir ömür…

Bekliyorum okul bahçesinde, dalmış nemli gözlerimle ufka bakarken, derken o büyük an geldi, çattı.

Üzerinde birkaç yazı olan bir kağıt parçası.

Buyur dedi, birazda gülerek, çok acelecisinnn.

Yadırgamıyorum sekreteri, öğle ya onun için sadece bir kağıt parçası o. 

Bilmiyor ki, verdiği bir kağıt parçası değil, bir hayat…

***

Bir sevinç vardı, evde herkes heyecanlı, dile kolay 11 yıldır çocuk hasreti çekilmiş. 

Tüp bebek denemeleri başarısız, ama Allah’ın bir hikmeti, anne hamile.

Tüm ailede büyük bir telaş, herkesin haberi olmuş, amca, dayı, teyze, kim varsa
öyle ya büyük bir ailenin ilk torunu gelecek.

Büyük hazırlıklar, hayaller.

***

Bugün bebeğin ilk kalp atışını, izlemişler ultrasondan. 

Sanki atan bebeğin kalbi değil, tüm ailenin yüreği her şey onunla ilgili artık, baba günde 20 defa evi arıyor.

Dedeler, babaanne, anneanne, yaşam artık onun üzerinde dönüyor nasılsın, mide bulantın var mı, anne çok mutlu.

Yine telaşlı günlerden biri, bebeğin cinsiyetini öğrenecekler.

Tüm aile o gece uyumamış, saatler geçmemiş, güneş doğmamış, zaman durmuş neredeyse.

Bir erkek çocuğu, aman Allah’ım. Evin varisi geliyor.

Büyüyecek, okula gedecek.

O da herkes gibi, gönderecek üniversiteye yavrusunu.

Ne hayaller, ne umutlar…

Bundan büyük mutluluk yok diyor dedesi.

Ailede bir bayram havası, her şey yolunda gidiyor.

Ev yeniden dizayn edilmiş, bebek odası yapılmış, hatta bordo mavi forma bile hazır.

Doğum yaklaşıyor, büyük telaş var ailede. 

Kurban kesmeler, adaklar… 

Her şey onun için.

Derken, evin varisi doğuyor, ete ve kemiğe bürünmüş, ellerinde artık. 

Aman Ya Rabbim, tüm akrabalar hastanede, sevinç ki görülmeye değer.

***

Günler geçtikçe, anne hissi,  bir sorun var bebeğimde, güçsüz, zayıf emiyor.

Oysa onun için tüm sütler, her şey onun için.

Baba anlam veremiyor duruma,  göz bebekleri, beklenen kişi, tüm umutları, biraz, sanki yavaş hareketleri.

Babaanne olur bebeklerde bunlar, daha kaç günlük ki, kızıyor anne babaya boşuna telaş yapmayın.

Derken birinci ayında, anne hissi bu, korkuyor artık, bir sorun var bebeğimde, canım da, her şeyimde.  

Çocuk doktoruna götürüyorlar, o da bir çocuk nörolojisinin görmesi lazım diyor artık bir başka çarpıyor annenin kalbi, ağlayamıyor bile derken akşam anne,  bir umutla beni arıyor.

***

Sekreterim, hocam içerisi çok kalabalık, dışarı da çıkmak istemiyorlar, bir hastamız geldi, 20-30 kişi.

Dün acil olarak kabul ettiğimiz hasta bu.

Dedim gelsin, al içeri hemen anneyi. 

***

Muayene bitti… 

Çaresizlik nedir, bilir misiniz? O koca koca çift gözler, anne, baba, dede, hepsi benim üzerimde. Anne kalktı birden geldi yanıma, sarıldı. Hocam ne olur, yalvarırım size kötü bir şey söylemeyin. 

***

O özenle her zaman yanımda sakladığım, patoloji sonucumu çekmeceden çıkarıp,  bir ona baktım, bir anneye…

Ağzımdan çıkacak olan bir söz değil, bir hayat.

Paranın ne önemi var, çocuğunun gözlerin için bakan bir anne için?

SMA. Sadece üç harf.

Ama aslında onlarca hayat, hayatlar, umutlar…