1789 Fransa’da yapılan devrim sonrasında oluşan meclise iki grup hâkimdi. Ana meclisin sağ sıralarında oturan muhafazakâr gelenekçiler, ana meclisin sol tarafında oturan Cumhuriyetçi ihtilalcılara karşı duruyorlardı. İşte yönlere göre ad verilen sağ ve sol kavramları o günlerden bu günlerimize miras kaldı.

Yıllar geçtikçe yönlerle belirlenen bu ideolojiler, çeşitli görüşlerle harmanlanmaya başlamıştır. Komünistler, sosyalistler, liberaller, muhafazakârlar, anarşistler gibi birçok grup ortaya çıkmıştır. Bu gruplar kendi içlerinde de bölünerek kollar haline gelmiş manifestolar yayınlamıştır. Fransız devrimiyle ortaya çıkan yenilikçiler ve gelenekçiler artık düzinelerce görüş halini almıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Mustafa Kemal Atatürk hem çok araştıran hem de Fransızcaya oldukça hâkim olan bir kişiliktir. Paşanın Fransız devrimini çok iyi tahlil ettiğini ve buna göre ilkeler ürettiğini düşünenlerdenim. İlkeler arasında halkçılık ve milliyetçilik paşanın kırmızıçizgileri olmuştur. Halkçılık ve milliyetçiliğin yan yana gelmesi ve safi uygulanması Cumhuriyet'i muhakkak hale getirmiştir. Cumhuriyet'e eklenen laiklik, devletçilik, inkılapçılık ilkeleri ise Türk milletine demokrasi ile yönetilmeyi hediye etmiştir.

1938 sonrası izlenen politikalar kurucu felsefeye ters düşerek halk nezdinde zayıflamış, demokrasi için çok partili sistem kaçınılmaz hale gelmiştir.

Kaldı ki Atatürk’ün çok partili sisteme geçişi daha erken planladığını görmekteyiz.

Atatürk çok iyi biliyordu ki halka rağmen halkın istemediği hiçbir şeyi yapamazsınız.

Bu sebeple paşanın yaptığı hükümet değişiklikleri, Asım Us mahlasıyla yazdığı yazılar, parti kurma çabaları Türkiye Cumhuriyeti’ne tek partinin yetmediğini açıkça gösteren gerçekler olmuştur.

Bakınız; Paşa Anadolu gezilerinin birinde Aydın vilayetine uğrar. Aydın Serbest Cumhuriyet Halk Partisi’ni ısrarlar üzerine ziyaret eder. Serbest Cumhuriyet Partisi’nin eşli İl Başkanı Adanan Menderes kendisini karşılar ve memleket meseleleri hakkında etraflıca bilgi vermeye başlar. Ziraat, kooperatifleşme, sanayileşme gibi konularda dört saat boyunca bilgi alan paşa yanındakilere “şayanı dikkat bir gençtir” iltifatında bulunur ve Menderes’i Aydın Milletvekili olarak siyasetin içine sokar.

Tekrar 1938 sonrasına geri dönersek; ülkenin sokaklarında ahaliye dokunularak yapılan, muhasır medeniyet eksenli siyaset, dört duvar arasında koltuk kavgalarına dönen siyaset olmuştur.

Kurucu felsefenin üretime dayalı ekonomik kalkınma hamlelerinin yavaşlaması, bürokrasinin vatandaş ile arayı açması kaçınılmaz sonu hazırlamıştır. 1950 yılında yapılan ilk seçimde İnönü kabinesinin, Menderes kabinesine karşı hezimete uğraması Türk halkının verdiği bir demokrasi dersidir. İlerleyen yıllarda demokrasinin kesintiye uğraması Türk milletine değil, Türk milletini yok etmek isteyenlere yaramıştır. 1980 öncesi Türkiye Cumhuriyet'ini boyunduruk altına almak isteyenler ürettikleri sağ ve sol kavramlarını içimize tamamen yerleştirerek kardeşin kardeşi katletmesine sebep olmuştur.

Sonuç olarak; Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi derhal kurucu felsefeye geri dönmelidir. Hatta tüm siyasi partiler kuruluş bildirgelerine kurucu felsefeyi muhakkak eklemelidir. Atatürk’ün Halkçılık ve Milliyetçilik çizgisi yeniden ele alınarak özümsenmelidir. Atatürk ne sağcıdır ne de solcu! Yeniliğe açık, bilime inanan, demokrasiyi savunan, muhasır medeniyeti yol gören liderdir. İspatı kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’dir.