Çağımızın teknolojik gelişmeleri insan beyninin ürünü olduğu halde, bazen beynimizin bu gelişmelerin ardına takıldığını da düşündüğümüz oluyor. Özellikle günlük yaşantılarımızın alabildiğine paylaşıldığı, doğru, yanlış demeden muhataplarınca da hemen benimsenip sahiplenildiği “sosyal medya” ortamı inanılmaz imkânların yanında, beklenmedik tehditleri de hayatımızın bir gerçeği haline getirdi! 

Gün geçmiyor ki; bir kullanıcının, kendince çok masum gördüğü ve aslında kendisine de başka bir mecradan gönderilen paylaşımı yüzünden adaletin önünde hesap vermesin ve çoğu zamanda ceza alıp hürriyetinden mahrum kalmasın! Sorgulamanın ve cezanın uygulanmasına karşılık kişi duygusal olarak, istemediği halde bu sonuca sebep olan paylaşımı yanlış olduğunu bilmesine rağmen sahiplenerek, bu sefer adalet mekanizmasına karşı toplumsal bir direncin oluşmasına kadar giden yolu da açabilmektedir. Bir doğrunun bir anda, milyonlarca kişinin bilgisine ulaştırılması imkânı yanında, bir yanlışın ya da bir iftiranın da; onun iftira ve yanlış olduğunu ayırt edemeyecek milyonlarca kullanıcıya ulaşması tehdidi bu gün toplumsal yapımızı derinden etkilemektedir!

Bu bakımdan, sahiplerinin milyarlarca parayı kazandıkları “sosyal medya” ortamlarından yararlanırken, art niyetli insanların her türlü teknolojik hile ile yanlışı doğru olarak programlayabilmekte ve resmedebilmekte olduklarını unutmamalıyız! Hesabımıza dostlarımızdan, onlara da dostlarından geldiğine inandığımız paylaşımları, aklın, bilimin, sosyal mantığın ve toplumsal dokunun hafıza süzgecinden geçirmeden hemen başkaları ile paylaşma yanlışını kontrol altında tutmalıyız! Aksi durumda, bana da arkadaşımdan geldi savunması geçerli ve gerçekçi kabul edilmemektedir.

Aslında bir kültür dayatmasına kadar giden sosyal medya ortamlarında oluşturulan bilgi kirliliği, beynimizi de zaman içerisinde olumsuz etkileyerek, pozitif düşünme kapasitemize büyük zararlar verebilmektedir. Bu gün dünyada en çok; cep telefonu, televizyon ve internet kullanan ülkelerin başında olduğumuzu hatırlatırsak buna şaşırılmaması gerekir! Sosyal Medya’dan bu araç ve imkânlarla beslenen ve aslında duygusal zehirlenmeye uğrayan milyonlarca günahsız genç insanımız, sanal âlemde gördüğü ve karşılaştığı maceraları, gerçek hayatta uygulamaya koymak isteyebilmektedir! Bunun sonucunda; polisle çatışan gençler, anne-babasını öldüren insanlar, hanımını onlarca bıçak darbesiyle sokak ortasında hunharca katleden sözüm ona erkeklerle karşılaşmamız olağan sayılmaya başlandı.

Bütün bu çirkinlikler, ters tutumlar ve vahşet örnekleri, sosyal medya ortamının beyin üzerindeki olumsuz kontrolünün sonucudur! Buradan teknolojiye karşı olduğumuz düşünülmesin! Aksine bizler eğitimciler olarak teknolojiye değil, teknoloji bağımlılığına karşı, toplum ve çocuklarımız için teyakkuzda olmalıyız! Çünkü çağımızın en büyük hastalığı “teknoloji bağımlılığı” hastalığıdır. Ne yazık ki, küresel şirketlerin daha çok para kazanma iştahı karşısında, bu hastalığın teşhisine rağmen, henüz bir tedavi yöntemi geliştirilememiştir!

Bu vesile ile buradan devlet yetkililerine seslenerek; farkında oldukları ancak henüz etkili ve yeterli önleyici tedbirlerin alınamadığını gördüğümüz “teknoloji bağımlılığı ve sosyal medya kirliliğine” karşı acil bir eylem planını, her türlü siyasi kazanım anlayışının dışında, dünya ne der gereksiz etkisinde kalmadan, toplumun bütün bileşenleri ile programlayıp, hayata geçirerek, ısrarlı bir şekilde denetlemeliyiz.

Aksi durumu düşünmek bile istemiyoruz!