Aynı dilde konuşmak yerine aynı duyguyla konuşmayı öğreneceğiz.
Konuşmak için değil anlaşılmak için sözlerimizi seçeceğiz.
1918 ile 1936 yılları arasında 14 film çekti.
Dünyada küresel eğlence kavramını sinemaya kazandırdı.
Her bir filmi dünya çapında 300 milyondan fazla izlendi.
Her ne kadar gülüşleri ile anılsa da toplumsal sorunları düşündüren yani gülümserken düşündürerek bugünün efsaneleri arasında yerini aldı.
Sorun onun için belliydi.
Adaletsizlik ve insan gibi yaşama hakkı.
1938’de çok tartışmalı bir film olan “Büyük Diktatör” filminin çekimlerine başladı.
Adolf Hitler’in ana temaya yerleştirildiği bu faşizme karşı duruş filmi bütün ilgiyi üzerine çekti.
Çünkü o dönemde ABD ile Almanya arasında büyük bir ticari işbirliği vardı.
Film 1940 yılında vizyona girdiğinde ABD ile Almanya düşman değildi.
Ama Charlie Chaplin, bu duruma sessiz kalmak yerine sinema filmi ile çığlık olmayı seçti.
Bu insanlık suçunu, yaşadığı ülkenin çıkarlarından daha önde tuttu.
Bu insanlık direnişi onun bir daha ABD’ye girememesine sebep oldu.
Ta ki 1972 yılına kadar.
Oscar Onur Ödülü’nü alırken bütün ABD onu ayakta alkışlıyordu.
O gün faşizm kaybetti ve evrensel dil olan insanlık kazandı.
Şimdi size sanat neden evrenseldir diye sorsam sanat, sanat içindir ya da sanat, toplum içindir diye cevaplarsınız.
Ama Charlie Chaplin’e sorabilseydik, “Sanat insanlık adına insanlık içindir.” cevabını alırdık.
Sessiz sinemayla insanlığı konuşturarak evrensel olmak işte budur.
Bugün ile dün arasında sadece isimler değişiyor.
O gün Almanya, bugün Rusya.
Sovyet kelimesinin etimolojisine bakarsak karşımıza iki anlam çıkıyor.
Danışma ve Rusça konuşan.
Faşizm ya da kötülük adını ne dersek diyelim, karanlık bir halkın üstüne çöküyor.
Dün Almanca konuşan karanlık, bugün Rusça konuşuyor.
Peki ya insanlık ne zaman Charlie Chaplin gibi hep bir ağızdan tek yürek ile kendini anlatacak.
Karanlığa dur diyecek, Sovyet mi kazanacak, Chaplin mi?
Ya Charlie Chaplin olacağız ya da Sovyet.