Özgür düşünce, İnsanın iki ayağı üzerine doğruluşundan günümüze, onu ışığıyla aydınlatan biricik esin kaynağıdır. Ne kadar çılgınca, ne kadar aykırı olursa olsun düşüncenin özgür olmasını öngören Oskar Wilde; “Tehlikeli olmayan düşünce, düşünce olarak anılmaya bile değmez.” diyerek, önyargı ve korkunun tutsaklığını reddeder.

İfade özgürlüğü, özgürlüğün ta kendisidir. İnsan kendisini ifade ettikçe özgürleşir. Boğaziçi örneğinde olduğu gibi; Üniversitesinin kapısına çift, öğrencilere ise ters vurulan kelepçe insanların beynine kilit vurmakla eşdeğerdir. Böyle bir yasakçı tutum, karanlıklara savrulmayı özendiren bir bozuk kavrayışın, intikamcı hezeyanından başka bir şey değildir.

Halen güncelliğini koruyan tarihsel bir yaşanmışlığı, konuya ışık tutacağı umuduyla paylaşmak istiyorum. Olay, bir zamanlar güneşin batmadığı İmparatorluk diye anılan Büyük Britanya İmparatorluğunda geçmektedir:

Emperyal hırsların şaha kalktığı İkinci Paylaşım Savaşının toz dumanı arasında, İngiliz kamuoyu, bu savaşa katılıp katılmama konusunda çok sert tartışmalara sahne olmaktadır. Tartışmaların odağında bulunan aydınlardan biri olan Nobel Edebiyat ödüllü yazar Bernart Shaw; sağda solda;

“Birinci dünya savaşında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Çarlık Rusya’sı, Osmanlı İmparatorluğu battı. Büyük Britanya İmparatorluğu da batmak istiyorsa bu savaşa katılsın” diyerek savaş karşıtı önermelerde bulunup, savaş kararı almış hükümeti zor duruma sokuyormuş.

Aydın sorumluluğu ile savaşın olanca yıkıcılığına karşı Barışın kapsayıcılığını dillendirip, kamuoyundan büyük bir destek de alan Shaw, bu davranışıyla dönemin önde gelen devlet adamlarını ziyadesiyle tedirgin ediyormuş. Sonunda içlerinden biri daha fazla dayanamayıp, olanca kızgınlığıyla;

“İçinde yaşadığın imparatorluğun batmasını isteyebildiğin, bunu her yerde söyleyip yazabildiğin halde kalkmış birde özgür olmamaktan şikayet ediyorsun. Bu bir çelişki değil midir?” diye Shaw’ı sorgulamış. 

Acı bir gülümsemenin ardından Shaw’ın, bu provokatif sorgulamaya yanıtı oldukça düşündürücüdür;

“Evet siz benim sadece neyi söylediğimi biliyorsunuz, ama neleri söyleyemediğimi biliyor musunuz?”

Bu çarpıcı anekdotta vurgulandığı gibi, Düşünce ve İfade özgürlüğünün sınırsız olması. Hiçbir kayıt ve koşula bağlanmadan Shaw’ın yanıtında somutladığı gibi, her platformda özgürce ifade edilebilir olması, demokrasi tarihine altın harflerle yazılan not niteliğindedir.

Düşünce özgürlüğü; bir aydının, yazarın, bilim insanının, hatta sıradan bir yurttaşın içinde yaşadığı ülke, toplum ve tüm insanlık adına faydalı bulduğu bir görüşü, bir düşünceyi, bir kanaati hiçbir sansüre uğramaksızın söz, yazı, resim ya da bir başka yolla ifade edebilme yetisidir ki bu yeti onu diğer canlılardan ayırt eden en başat özelliktir.

İnsan beyninin birincil işlevi düşünmek ve bu düşünceden çıkarımda bulunup, yaşam pratiğinde yol almaktır. Gelişmiş demokrasilerde fikir ve ifade hürriyetinin öne alınması, salt felsefi tercih değildir. Tarihte düşünmenin ve düşündüğünü özgürce ifade etmenin mümkün olduğu devirler, gelişmişliğin ve uygarlığı yükseldiği devirler olmuştur hep.

Demokratik bir sistemde, düşüncenin özgür olması ve teşvik edilmesi gerekir. Başkalarının, üzerinde uzlaşı sağladığı bakış açısından bağımsız olarak, Siyasi sistem, bireylerin her konuda kendi düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri, güvenli ve sağlıklı bir ortamın koşulları oluşturmakla ödevlidirler…

Oysa, Türkiye, dünü ve bugünüyle düşünce özgürlüğü bağlamında tüm uluslararası platformlarda sıkıntılı bir ülke konumundadır.  Hiçbir aykırı görüş ya da muhalif düşünce bütün açıklığı ile ifade edilememekte, “fincancı katırlarını ürkütmemek” endişesiyle, dolaylı anlatımlara yönelim zorunlu kılınmaktadır. 

İnsanlık tarihinin kara lekesi olarak kabul edilen Ortaçağa ait yasakçı zihniyeti çağrıştıran bu konumlanmanın, bir an önce sonlanması, Cumhuriyetimizin demokrasiye evirilişine en büyük hizmet olacaktır.

Bilinmelidir ki, bir ülkeyi yaşanılır kılan, o ülkenin yüzölçümü, yolları, köprüleri, tünelleri ya da sarayları değil; Ters kelepçeye layık görülen! Fikri hür, Vicdani hür, İrfanı hür evlatlarının varlığıdır.

Güzel bir hafta dileklerimle.