2009 ve 2010 yıllarında WBC Avrupa Şampiyonuydu,  2010’dan 2012’ye kadar WBC Gümüş Kemer sahibiydi. 2012’de Türk spor tarihinin en önemli boks maçına çıktı. Kazansaydı geçici olarak Dünya Şampiyonluğunu eline geçirecek ve Floyd Mayweather Jr.’ın zorunlu rakibi olacaktı. Ama o dönemde bu genç adamın neler başardığının kimse farkında değildi.

Trabzon’da kar eldivenleriyle yapılan antrenmanlardan Las Vegas’a uzanan bir yolculuk. Selçuk Aydın bu yolculukta başardıklarını hep insanlara anlatmak zorunda kaldı. Yendiği boksörün ne kadar önemli olduğunu ya da nakavt ettiği boksörün aslında ne kadar güçsüz olduğunu anlatıyordu. Aylarca süren hazırlık dönemi, on iki rauntluk amansız bir kavga medya için tek cümleydi. Selçuk nakavtla döndü. Ya da Selçuk bu sefer yenildi. Nasıl yenildi. Kime yenildi. Ne bilen var ne soran…

Selçuk Aydın ile amatör kariyerinden profesyonelliğe uzanan kariyerini konuştuk.

Meşhur unvan maçının onuncu raundu ile başlamak istiyorum. Hayalet lakaplı Robert Guerrero karşısındaydınız ve rakibiniz uzun kollarının avantajıyla sizi kendisine yaklaştırmıyordu ama onuncu rauntta her şey değişmişti. Bir anda geri geldiniz. Neler oldu o rauntta? Guerrero sendelerken neler geçiyordu kafanızdan?
-İzleyicinin bakış açısıyla ringdeki sporcunun bakış açısı aynı olmayabiliyor. Bazen o anda sizin gördüğünüzü biz yakalayamıyoruz. Bu nedenle adamla göz göze olan ben olsam da biz köşeye geldiğimizde antrenörün taktiklerini dinliyoruz. Dolayısıyla ekranda sizin gördüğünüzü bazen biz yakalayamıyoruz. İkinci olarak da rauntlar ilerledikçe ağır deformasyonlar başlıyor bu da doğru ve hızlı kararlar almamızı zorlaştırıyor. O anlarda çok ince nüanslar var. Onları kaçırdığınız zaman fırsat da kaçıyor. Dışarıdan bakıldığı gibi 10. Rauntta Guerero sendelerken o an belki maçı bitirebilirdim ama ben yakalayamadım.

Boxing Insider yazarı Johny Walker maçla ilgili makalesinde “eğer atılan yumruk sayıları yerine isabet bulan güçlü yumruklar sayılsaydı Selçuk Aydın maçı kazanırdı” demişti. Hatta 117-111 puanlayan hakeme de ağır bir hakaret etti.
Maçı Kaliforniya’da yaptık. Rakip Kaliforniyalı, hakemlerden ikisi de Kaliforniyalıydı. Aslında üç tanesiydi de itiraz ettik sonra birini İngiliz yaptılar. Rakibin evindeyseniz 1-0 kazanmak yetmiyor. Bazen 2-0’ın da yetmediği oluyor. Boksta böyle maça ağırlığınızı koymanız gerekiyor. Gollük şutları ben çektim ama boksta daha çok isabetli şutu çeken kazanıyor.

Maçın sonunda biraz zoraki kaldırıyorsunuz yumruğunuzu. Sonra sonuç açıklanınca rakibiniz Guerrero size sarılıyor ve hakkınızı veriyor. Hem döneminde hem bugün değeri çok bilinmese de adına yakışır, yüksek kalitede çok önemli bir unvan maçıydı.
-En çok muzdarip olduğum konu buydu. 1992 yılında spora başladım. 24 yıl aktif olarak bu sporu yaptım 10 yılını profesyonel olarak geçirdim. Trabzon’dan çıkıp yurt dışında alışık olmadığım ortamlarda, birçok farklı antrenörle çalıştım. Bugün medya şişirmesi çok şampiyon var. Bu da benim başarıma gölge düşürdü. Her gün ortaya çıkan bir başka medya şampiyonunun arasında biz eridik. Yalnızca sporu iyi bilenler benim neler yaptığımın farkında. Maalesef Türkiye’de boks izleyenler takip ettikleri maçın öneminin farkında olmayabiliyorlar. Selçuk hangi rakibi eliyor, rakibi kaliteli mi; kimle karşılaşacak bilmiyor. Berlin’de 2011 yılında Belaruslu Dzmitry Lubachkin maçına çıktım. Adam 18 maçının tamamını kazanmış 17’si de nakavt. İstatistiklere bakarsanız bu adam Mike Tyson gibi. Ama Dzmitry’i ben 1. Rauntta nakavt ettim. Şimdi bu büyük başarı mı? Bana göre değil. O adam kimlerle maç yapmış hangi unvan maçlarına çıkmış. Boksta istatistikler boksörü kaliteli yapmaz. Manny Pacqiuao’nun yedi yenilgisi var. Kötü boksör mü?

Çok konuşulan Floyd Mayweather Jr. maçı aklınızdan geçti mi?
-Tabi ki bunları düşündük. Biz amatör ruhla profesyonel bir iş yapıyorduk milyon dolarlık rakiplerin karşısında amatör antrenörlerle çalıştık. Buna rağmen rakiplerimizin korkulu rüyası da olduk. Bunu itiraf eden önemli boksörler de oldu.

Unvan maçından sonra pes etmeyerek muhteşem bir geri dönüş yapıyorsunuz. Arada beklenmedik bir Karass yenilginiz var; sürpriz oldu biraz değil mi?
-Karass maçı sırasında ben maçı kazandığımı zannediyordum. Köşemde David Haye’in antrenörü Adam Booth var. Booth bana “good, same again” diyor. Pek zorlamamı da istemiyor. Bunun altında yatan neden de kamp döneminde benim boyun fıtığım yüzünden sparring yapamamam ve maça sakinleştirici ile çıkmamdı. Hoca bu yüzden çok kırışmaya girmemi istemedi. Kafaya sert darbenin kötü sonuçları olacaktı. Raunt bitiyor ben köşeye geliyorum. Bana “iyisin, arada vur çık” diyor. Ben de maçı sayıyla kazanıyorum zannediyorum. Kontrollü devam ediyorum. Maçı dövüşmeden kaybettim. Maç bitti Adam bana “bence sen kazandın” diyor.  İyi güzel sence ben kazandım ama resmiyette kaybettik. Amatör değiliz ki önümüze bakalım diyelim. O maçta maddi manevi kaybettik.

 Sonra sıklet düşerek light welterweighte (haf yarı orta sıklet) geçiyorsunuz ve çok önemli bir boksör olan Victor Postol maçına çıkmayı başarıyorsunuz. Bu süreç nasıldı?
-Sıklet değiştirme kararını menajerim aldı. Ben teknik ya da hızlı bir boksör değildim. Ben çok güçlü yumrukları olan, dayanıklı bir boksördüm.  Rakibimi 3-4 rauntta deformasyona uğratır ondan sonra maça ağırlığımı koyarım stilim buydu. Aşırı kilo verince rauntlar ilerleyince tam tersi oldu benim direncim düştü.

Futbolla özdeşleşmiş bir şehir Trabzon’dan Las Vegas’a uzanan bir yolculuğunuz oldu. Sizin çıktığınız seviyede olabilmek çok değerliydi. Bir Türk boksörünün unvan maçı seviyesinde olması ne demektir?  Buralarda kalabilmek için çalışmanın dışında neler yapılmalıydı?
-Yaşantınızda da profesyonel olmanız gerekiyor. Ekip olarak bu profesyonelliği sağlamak mgerekiyor. Profesyonel boksta menajer her şey demek. Ben menajerimden yeterince verim alamadım. Her şeye rağmen bu işleri beceren de oydu. Türkiye’de profesyonel boks olmadığı için bu iş böyleydi. Rahmetli Sinan Şamil Sam ile başladı benle devam etti şimdi birkaç genç arkadaş var. Beni küstürdükleri için artık bu işin içine girmek istemiyorum Bazı kesimler beni Boks Federasyonu Başkanı yapmak istedi. Ben idarecilikte tecrübesiz olduğum için sporculuk yaşantımda kazandığım itibarı idarecilikte kaybetmek istemedim. Şimdiki federasyon teknik kurulda bir görev verdi. Ama ben tek sorumlu olursam elimi taşın altına koyacağım. Yüzde yüz yetki olmadan kendi düşüncelerimi uygulayabileceğimi düşünmüyorum.

Boksa 11 yaşında başlamışsınız. Amatörde de çok mühim başarılarınız var. Fakat sizi herkesten ayıran Profesyonel bokstaki yükseliş hikâyeniz oldu. O süreci biraz anlatır mısınız?
En başta kendine inanman gerekiyor. Ben başaracağıma inandım. Çok çalıştım. Mücadeleyi bırakmadım. Benimle yola çıkan, o dönem beraber çalıştığım arkadaşlarım erken pes etti.

Profesyonel yaşamıma dikkat ettim. Hatalarım da oldu tabi ki. Keşkeler herkesin hayatında var. Yaşadık ve bitti artık sil baştan geri alamıyoruz. O yüzden tecrübeye çok büyük saygım var tecrübeli insanları dinlemekten her zaman keyif alıyorum.

Kendi sıkletinizde en beğendiğiniz boksörler kimlerdi hangi yönlerini beğeniyordunuz?
-Orta sıklette çok büyük boksörler geldi geçti. Tek bir kişiden bahsedemeyeceğim. Manny Pacquiao’nun hızını, Floyd’un kurnazlığını ve Oscar De La Hoya’nın imajını seviyordum.  Aslında bir boksörü çok beğeniyordum ama o hiç profesyonel olmadı. Olimpiyat Şampiyonu Mario Kindelan benim gözümde çok iyi boksördü hatta o zaman Muhammed Ali’den daha iyi olduğunu söylüyorlardı.  Kübalı, Atina Olimpiyatları nalinde Amir Khan’ı yenmişti. Dünya Şampiyonalarında herkes onu izler, onu taklit ederdi.

Yeni dönem boksörlerden beğendiğiniz kimler var?
Golovkin’i amatörden tanıyorum; iyi bir arkadaşımdı. Çok sevdiğim birisidir, karakterli ve alçakgönüllü bir insandır. Onun başarılı olması beni de mutlu ediyor. Bu başarı ona yakışıyor.

“Amatör boks spordur, Profesyonel boks ise dövüştür” şeklinde bir açıklamanız var.
Bunu biraz açar mısınız?
Profesyonel boks 6. Rauntta başlıyor. Profesyonel boks teknikten ziyade dayanıklılık ağırlıklı bir spordur. Örneğin Kübalılar teknik açıdan amatörde başarılılar; her ne kadar başarılı olan Kübalı profesyoneller olsa da profesyonelde net bir ağırlıkları yok.

Bir profesyonel boksörün hayatında ve Profesyonel boksta izleyicilerin ve diğer insanların anlamadığı şey sizce nedir?
- Orda niye bir yumruk vurmadın diyorlar ya… İşte onu anlamıyorlar. Eğer o yumruğu orada vurabilsek zaten vururduk. Seyirciler en çok bunu anlamıyor. Dışarıdan izlemekle işi icra etmek ayrı şeyler. Biz yarı orta sıkletler 8 oz eldivenlerle maça çıkıyoruz. Bunlar sporcunun sağlığını koruyan eldivenler değil nakavt için yapılan eldivenler. Maçta aldığımız darbeler çok ağır. Maçtan sonraki ağrılarımız çok fazla oluyor. O eldivenle aynı yumruğu normal bir insan alsa yüzü Çarşamba pazarına döner.

Efsane boksör Sinan Şamil Sam’ın Oleg Maskaev maçı var. O maçtan sonra Maskaev, Hashim Rahman’la WBC Unvan maçına çıkarak kazanıyor. Sinan Şamil Sam ile bu benzer hikâyenizi konuştunuz mu?
Bize kaybettiren Türk kültürümüz ve duygusallığımız oldu. Her şey sizde bitiyor. İkimiz de tam manasıyla profesyonel olamadık. Bizler, amatör yaşamla profesyonel bir iş yapan insanlardık. Üzüldüğüm tek şey profesyonel olamayışımızdı. Türk’üz, bizim için aile, akraba, arkadaş önemli unsurlar. Eve geliyoruz şurada yemek yiyelim şurada çay içelim diyorlar, kıramıyoruz kimseyi. Bu duygusallık bizi zor duruma soktu.

Maça çıkmak için diyet yaparken en zorlandığım yemek hangisiydi?
Boks kaba bir iş gibi görünebilir. Ama yemek konusunda biz televizyondaki narin mankenler gibi yaşıyoruz. Belli bir yemekten bahsedemeyeceğim genel olarak yemek kültürümüz beni zorluyor. Türk olduğumuzdan eve bir geliyoruz sistem bozuluyor. Yabancılarda ekmek diye bir şey yok. Adam et salata yiyor tamam.

Dünya tarihinden üç kişiyle bir akşam yemeğine çıksanız bunlar kimler olurdu?
İlk olarak Atatürk olurdu. Boksörlüğünden ziyade özellikle yaşantısı ile ilgili konuşmak için Muhammed Ali ile de bir akşam yemeği yemek isterdim. Bana göre boksör olarak ondan daha iyileri de vardı. En basitinden Fraizer olmasa Ali de olmazdı. Bir de benim tarihimin en özel insanı rahmetli dedemin bize bu yemekte eşlik etmesini isterdim.

Boksör olmasaydınız?
Boksör olmasaydım çok mahcup olurdum J Herhalde Memur olurdum. Türkiye’de yapılabilecek başka ne var ki? Memur bir ailenin çocuğu olarak en iyi ihtimalle ben de memur olmayı tercih ederdim.

Röportaj: Cihat Gemici

Editör: Haber Merkezi