Cumhurbaşkanımız “şükrediniz” diyor. Şükrediyoruz; eczanelerde kanser, kalp ve tansiyon ilaçlarını bulup alamıyoruz; aldıklarımıza da “muadilleri” olduğu için fiyat farkı ödüyoruz.

Şükürler olsun! Artık tıp fakülteleri ve devlet hastanelerine ihtiyaç kalmadı. “Özel hastaneler görevlerini çok iyi yapıyorlar. Fakülte ve devlet hastanelerine ödenek ayırarak, yetenekli, bilgili, becerikli doktorları oralarda tutmanın ve çalıştırmanın anlamı yok. İstedikleri yere giderse gitsinler, pıratisyen-tus sınavını yeni kazanmış hekimlerle sağlık sorununu çözeriz; gerekirse doktor ithal ederiz. Onlara mı müdana edeceğiz?”

Şükürler olsun! Sağlığımız, yaşamamız pazarlık konusu edilir hale geldi. Eskiden bir değerimiz yoktu, kazalar sonrası yargıçlar tazminat ödenmesi kararına dahi gerek duymazlardı. Şimdi değer kazandık, hayatımız artık para ediyor. Özel hastaneler, özel doktorlar sayesinde kendi kıymetimizi bilir olduk. Alamadığımız tazminatların kat kat fazlasını doktorlara, hastanelere ödüyoruz. / Şükürler olsun ki, “evvel Allah, sonra doktorlar sayesinde” demeyi unuttuk, şimdi, “evvel Allah, sonra para sayesinde” demeye başladık!

Şükürler olsun! Toprağımızı, köylümüzü, çiftçimizi dinlendiriyoruz. Köylümüzden, çiftçimizden esirgediğimiz parayı (buğday, ayçiçeği için) Rus ve Ukraynalı çiftçilere ödüyoruz. Şükürler olsun ki, uçsuz bucaksız topraklarımızda yetiştirip etini yiyemediğimiz hayvanları dünyanın öbür ucundan (Peru, Paraguay ve Sırbistan’dan) satın alıyoruz. Nohudun, mercimeğin, pamuğun vatanında artık bunları yetiştirmiyor, getirttiriyoruz.

Şükürler olsun ki, paramız olmasa bile işlerimizi borçla döndürüyoruz! / Şükürler olsun ki, ödeyeceğimiz faiz, pardon, ‘borcun kirası’ diyelim (Nas için) anaparayı geçti. Borcu ne kadar artarsa insanın itibarı o kadar olur.

Şükürler olsun ki, uçan kuşa borcumuz var! Taksitlerimizi, kart borçlarımızı ödeyemiyoruz. Çoluğumuza, çocuğumuza harçlık veremiyoruz. Arabaları çalıştıramıyoruz, benzin-mazot alıp kullanamıyoruz. İki ekmek alırken bir ekmek alıyoruz, iki domates, iki salatalık alırken hepsini bire düşürdük. Şükürler olsun ki, iki kilo et yerine bir kilo dahi almıyoruz, kasabın yolunu unuttuk, kurbanı düşünemiyoruz. Çocuklar iyi besleniyor mu, beslenemiyor mu, akla getirmek istemiyoruz. Karınlarına bir şeyler doldurabilirsek, kendimizi bahtiyar sayıyoruz.

Şükürler olsun ki, manavın yolunu da unuttuk! Ne o domates yirmi beş lira, salatalık yirmi lira, erik, kiraz elli lira. Çocuklar seviyor diye sordum, çilek yirmi lira, havuç on lira, nasıl alalım? Kira, elektirik, doğalgaz faturaları cep değil yürek yakıyor. Kullanmaya el varmıyor!

Şükürler olsun! Ülkemde tüm “temel hak özgürlükler” istisnasız olarak yaşanıyor. İsteyen istediği gibi düşünüyor, istediği gibi yazıyor. İsteyen istediği yere, uçakla, otobüsle, otomobiliyle gidiyor. İsteyen istediği kitabı alıp okuyor. Öğrencilerimiz devlet, isterlerse tarikat-cemaat yurtlarında kalabiliyorlar. O denli özgürler ki, canları isterse, parasızlığı bahane ederek okulu bırakıp memleketlerine dönebiliyorlar, iş bulma sorunları da yok!

Şükürler olsun ki benim ülkemde düşündüklerinden, yazdıklarından ötürü kimse takibata-kovuşturmaya-soruşturmaya uğramıyor, para, hapis, hak mahrumiyeti cezalarına çarptırılmıyor. Ancak kimi “teröristler(!)” ve eski suçlarına tövbe etmeyenler(!) var, onlar da cezayı hak ediyor. Sosyal medyaya, televizyonlara bakınız; bu zamana kadar ceza alan bir kurum var mı? Ancak nankörler ellerindekilerin değerini bilmiyorlar, şükretmiyorlar, şükürsüzlerdir. “Allah şükürsüzlerin şerrinden muhafaza buyursun.”

Şükürler olsun ve müteşekkiriz bize bu zamları, bu hayat pahalılığını, bu yüksek kuru, bu yüksek enflasyonu ve düşük geliri verenlere; köylünün buğdayına, pamuğuna, fındığına, sebzesine, hayvanına para vermeyenlere, çiftçiyi namerde, milleti gavurlara muhtaç edenlere, borç batağına sürükleyenlere, tarlasına, tıraktörüne haciz getirenlere, işçiyi, memuru, esnafı, kira ödeyemez duruma düşürenlere şükürler olsun. Tuttukları altın-dolar olsun.

Şükürler olsun ki zam yağıyor memleketimin taşına toprağına. Zamların kara bulutları hiç eksik olmuyor tepemizden, ufkumuzdan, gözlerimizi kapatıyor, hayal kurma sıkıntısından kurtarıyorlar bizi. Uykularımız kaçmıyor, sormuyor, sorgulamıyor, Allah’a havale ediyoruz. Rahat uyuyoruz. Ancak nankörlerdir çatlak sesler çıkaranlar, onlara da karışmıyoruz!

Şükürler olsun ki, ekonomiyi-parayı ilgilendiren her ürün-yerlici ve milliciler de çok iyi bilirler-dolara bağlandı. Türkiye’de üretilsin-üretilmesin çarşıdan aldığımız her emtia; yollar, köprüler, hastaneler, fabrikalar, arsalar, hava limanları, binalar, faiz, kitap… aklınıza gelebilecek her şey dolara bağlandı! Müjdeler olsun memleketimin taşına toprağına; okumuyorduk, “şimden gerü” de hiç okumayacağız. Okuyup, dünya çapında bireyler yetiştirmeyeceğiz. Kurslar, ucuz ucuz diplomalar fazladır bize; alaylı olmak yeter de artar. Allah’ın izniyle onlarla dünyayı titretiriz. Okuyacağız da ne olacak? Osmanlı Viyana kapılarına kitapla değil, kılıçla dayanmadı mı?

Sağlıkla, sevgiyle kalın…