TAŞKÖPRÜ'DEKİ DAĞLARIN EFENDİSİ VE SANTA

Trabzon’dan yola çıkarken her zamanki gibi Taşköprü Yaylası Akgül Tesisleri sahibi Osman Akgül'den hava raporunu aldık.
Bulutların arasında güneş var, hava güzel deyince yola koyulduk.
Karadağ'ın eteklerindeki vadiden giderken insanoğlunun azim ve inancı ile yapamayacağı bir iş olmadığının ispatı gibi dağın yamaçlarına yaslanmış Sümela Manastırı’nı seyrediyorduk.
Bu arada vadide yapılan düzenleme ve yol çalışmalarının Altındere Milli Parkı'na daha da değer kattığını, manastıra ulaşımın kolaylaştığını da gözlemlemiş olduk.
Varış noktamız Camiboğazı'na gelmeden Dilaver Yaylası sapağından Taşköprü ve Santa olarak belirlenmişti.


Trabzon-Maçka-Sümela Vadisi-Taşköprü Yaylası-Santa-Trabzon, yaklaşık 180 km’lik bir rota. Takriben sıfır rakımdan 2500 ve sonrasından yine deniz kenarına sıfır rakıma bir yolculuk.
Çakılgöl Kış Turizm Merkezi olarak planlanan projeler çerçevesinde sürdürülen yol çalışmalarında oldukça mesafe alındığından yolculuğumuz rahat geçti.
Taşköprü Yaylası’na geldiğimizde bizi bir sürpriz bekliyordu.
Bulutların arasından gülümseyen güneşle birlikte yağan yağmur sararmış çimenlerine rağmen yaylanın toprak kokusunu etrafa salıyordu.
Yağmura aldırmadan biraz da tesisin içinde yanan sobaya güvenerek sararmış yayla çimeni kokusuyla birlikte sonbahar yağmurlarının tadına vardık.
Osman Akgül yaklaşık 50 yıldır bu dağların orta yerinde, adeta bir buluşma noktası olan Taşköprü Yaylası’nda yaşamakta. Gelen geçen yolculara, yüzyıllar öncesinde olduğu gibi âdeta “hancı” olarak hizmet vermekte. Yetmişine dayanmış olmasına rağmen yaşını göstermeyen Osman abi gençliği ve dinçliğini buralarda yaşamasına bağlıyor.
Üç tilki ve bir kartalı ehlîleştirebilecek kadar da doğa ve hayvan sevgisine sahip.
2500 rakımlı yaylaların otlarıyla beslenip temiz sularından içen hayvanların etini mangala serip müşterilerine servis ederken bile takım elbiseli kravatlı olarak giyimi kuşamına dikkat eden Osman Akgül, bunu da “insana, müşterisine saygı”sından dolayı yaptığını izah ederken “dağların efendisi” nitelemesini de hak ediyordu.
Taşköprü Yaylası ismini en az 500 yıllık olduğu bilinen yöredeki taş yığma köprüden alıyor.
Bu taş köprüden ne kervanlar geldi geçti.
Ne komutanlar ne askerler zafer ya da yenilgilerle üzerinden geçip gittiler.
Rivayet odur ki Fatih Sultan Mehmet de zaferlere bu köprüden geçerek yolculuk yapmıştı ordusu ile.  
Taşköprü Santa arası 14 kilometre.
Yol çok güzel.


Beton yolda yorulmadan doğa ile baş başa tam seyirlik bir yolculuk.
17-19. Yüzyıl arasında bir madenci kasabası olarak insanların yaşadığı Santa halen kalıntıları ile varlığını sürdürmekte.
Gümüşhane iline bağlı Dumanlı Köyü sınırları içinde olmasına rağmen Trabzonlu ailelerin yaşadığı bu tarihi alan koruma altında.
Yedi mahalleden oluşan Santa'nın her mahallesinde okullar, çeşmeler, kiliselerle birlikte dükkanlar da bulunuyordu.
Beş bini aşkın nüfusu, terzisi, demircisi, kuyumcusu, kahvehanesi, kasabı gibi dükkânlarıyla birlikte yaşayan canlı kasabada halk, dini terminoloji ve isimlendirme haricinde Türkçe konuşuyordular.
Ortodoks olan Santa halkı 1923 sonrasında mübadele ile göç ettikleri Rusya ve Yunanistan'da da Türkçe konuşmaya devam ettiler.
Hatta bu durumdan dolayı da gittikleri yerde yadırganıyordular.
Birinci Dünya Savaşı ve peşten gelen Osmanlı’nın yıkılış sürecinde  yaşanan olaylar ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sonrasında varılan antlaşmalar gereği  1923’te mübadele sonucunda Santa Rumları da, tıpkı Ege adalarında, Trakya'da yaşayan Türkler gibi göç ettiler.
Santa'da sadece madencilik yapılmıyordu. Ekin ekiliyor, arpa, buğday, yulaf üretiliyordu. İyi birer sanatkar olan yöre insanı Trabzon’la sürekli irtibat halinde idiler.
Çocuklarını Trabzon'daki kolejlerde okutmaya gayret ediyor, merkezden mülk alıyordular.
Santa tarihi kenti bugün tam bir kültür doğa turizmine hizmet edebilecek konumda.
Hem Trabzon’dan hem de Gümüşhane'den ulaşılabilinen bu tarihi mekan meraklıları için bulunmaz yürüyüş rotası da oluşturuyor.
Tarihi yapı, çeşme, okul, kilise kalıntıları içinde oluşturulacak mola dinlenme ve konaklama merkezleri bölge turizmine yeni bir ivme kazandıracaktır.
Santa çıkışı gürül gürül akan derenin insana huzur veren sesiyle çam ağaçları ve artık gitme zamanı geldiğini hatırlatan Vargit çiçekleri eşliğinde yola koyulduk.
Santa'dan Yanbolu Vadisi’ni takiben Arsin’e kadar olan 45 km’lik yolda ilerlerken başta HES’ler olmak üzere birçok olumsuzluğa şahit olduk.
Bunları göz ardı edemezdik.
Artık o konu da haftaya kalsın.

İKİ RESİM BİR ÖNERİ

Yer Zigana Dağı.
Tarih 1930.
Yer yine Zigana Dağı.
Bu sefer tarih 2021.
Bir resimde yani1930 tarihli fotoda Karayolları Bakımevi görevi yapan bina çok bakımlı.
İkinci resimdeki bina harap, yıkık ve harabe.
Zigana Dağı bütün heybetiyle yerli yerinde.
Bakımevi’nde ne kapı kalmış ne pencere ne de hizmet edebilecek mecal.
Tamam yaşlandı. Elden ayaktan düştü 91 yıl içinde.
Vefasız mıydık bu kadar?
Şöyle yaşına, yaptığı işe, yolculara, araçlara açtığı yolların hatırına bir güzel bakımını yapıp başköşeye oturtup, ziyaretine gelenlerle  anılarını paylaşsaydı.
Çok mu zordu?
Bakın yorgun, bitkin, harap Bakımevi neler diyor:
“Kulemi yapın. Şimdi ihtiyacınız yok biliyorum yollar kardan kapalı gelmeyin diye çan sesi ile haber vermeme. Ama olsun anılarımı yaşatamaz mıydınız? Karayolları teşkilatına da bir çift sözüm var bu arada,
Kurumsal tarihinizin en önemli hizmet noktalarından biri olduğumuzu ne çabuk unuttunuz. Hadi bir el atın da geçmişte kalan eserlerinizi ve çok zor şartlarda kit imkanlarla nasıl çalıştıklarınızı da görsün bu nesil...”
Karayolları Genel Müdürlüğü bu tür eserlerine sahip çıkmalı. 
Mazisine sahip çıkmalı.
Açıklayıcı bilgilerle Bakımevi ziyaret edilen bir yer olabilir.
Hadi bir fikir daha vereyim:
GÜZEL nostaljik Mola Noktası'nda bir çay eşliğinde o günkü şartlarda bakımevlerinin hizmetlerini anlatan Karayolları’na ait âlet edevat ve araçları da teşhir edip maziyi hatırlayabiliriz.