Turizm ya da gezim, dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan geziler ve bir ülkeye veya bir bölgeye gezmen çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümüdür. Günümüzde deniz, yayla turizminden sağlık, golf, medikal, kültür turizmine kadar çok çeşitli turizm çeşidi mevcuttur. Trabzon’a uzaktan yalın haliyle bakıldığında veya harita üzerinden ana hatlarıyla değerlendirildiğinde, deniz kenarında uzun bir sahil şeridi ile deniz turizmine (yıl içinde güneşli günler az olsa da), yeşili ve dağları ile doğa ve yayla turizmine, her tarafında yükselen hastane binaları ile sağlık turizmine, kültürel zenginliği ve Sümela gibi tarihi ve dini yapılarıyla kültür turizmine çok uygun olduğu görülür.

Fakat Trabzon’a gelip söz konusu dinamikler yakından incelendiğinde, ne denizimizin, ne doğamızın, ne de kültürel zenginliğimizin akla uygun bir şekilde turizme yönelik bir vizyon içinde kullanılmadığı hatta tahrip edildiği görülüyor. Bırakın akılcı kullanıp turizme kazandırmayı dünyada denizi olup da denizinden bu kadar uzak kalan bir şehir var mıdır merak ediyorum. Trabzonlu denizini sadece seyrediyor. En fazla yapabileceği turistik deniz faaliyeti sahildeki küçük büfelerin birinde oturup balık ekmek yemek. 135 kilometre sahil şeridi olan Trabzon’da yüzme bilen insanların oranı, denize 250 kilometre uzaklığı olan Konya’da yüzme bilenlerin oranı ile benzerdir sanıyorum.

Çünkü Trabzonlu da yüzmeyi denizde değil, Konyalı gibi havuzda öğreniyor maalesef. Sahillimizde yüzecek elverişli ve uygun bir yer bulamadığı için yüzmek için Giresun’un ilçelerine veya Ordu’ya giden insan sayımız gün geçtikçe artıyor. Ama çok şükür ki deniz turizmi denildiğinde Arapları kıyın kıyın gezdiren iki tane küçük beyaz tekne var da görüntüyü kurtarıyoruz! Konu yaylalarımıza gelince üzüntüm katlanarak artıyor. O güzelim dünya mirası yaylalarımızı nasıl bu kadar tarumar ettik anlayamıyorum. Yaylaların tabutunun son çivisini sanıyorum İmar Barışı ile hep beraber çaktık. Ekoturizme çok uygun olan yaylalarımız düzensiz, özensiz yapılaşma ve talan ile insan faktörüne kurban gitti maalesef.

Uzungöl gibi dünya cennetlerine yapılan suikastlere ve doğa harikalarının dönüştürüldüğü görsel gürültüye hiç değinmeyeceğim.

Peki ne yapılabilir?

Dünyada bizim gibi belli bir kültürel yapıya ve karakteristik doğaya sahip ülkelerde yeni bir turizm anlayışı gelişiyor. Konseptin adı “Skansen müzeciliği.” Skansen, Stockholm’ün meşhur adacıklarından birisi olan Djurgarden’da kurulmuş dünyanın ilk açık hava müzesi. Müze turistler için oldukça popüler bir ziyaret noktası. Skansen dünyanın en eski açık hava müzesi özelliği ile tarihe geçmiş. Bu özelliği ile “Skansen” kelimesi dünyada diğer açık hava müzeleri ve tarihi koleksiyonların sergilendiği alanları tanımlayan bir isim olarak kullanılıyor. Hayvanat bahçesi, kilise, askeri kulübeler, tarım alanları, çiftlikler, cam işleme atölyeleri ve fırınların içerisinde geleneksel kıyafetli çalışanlar bir 19. yüzyıl kasabasındaki günlük hayatı günümüze taşıyor. Bununla birlikte o dönemi canlandırmak adına fırın, okul vb. tesislerde insanlar gerçekten o faaliyetleri yaparak ziyaretçilere daha gerçekçi bir deneyim sunuyor. Uygulama öylesine başarılı oldu ki Rusya ve kuzey Avrupa ülkeleri kendi topraklarında “Skansen” adıyla aynı konseptte açık hava müzeleri kurdular ve halen başarıyla yürütmekteler.

Benzer uygulama için Trabzon her yönüyle çok uygun bir durumda diyebiliriz. İlimiz sınırları içinde uygun bir yerde yeterli bir alanda Trabzon’un tarihi ve sosyal yapısını birebir yansıtabilecek, içinde insanların kültürümüzü yaşayarak tanıttığı, yöresel ürünlerimizin üretiminin organik şartlarda, turistlerin dahil olabilecekleri bir konseptte üretildiği, ekoturizm prensiplerine bağlı kalarak ve bir köy büyüklüğünde oluşturulacak bir açık hava müzesi ilimiz turizmi için çok olumlu sonuçlar verebilir. Böyle bir uygulamanın turizm harici büyük kazanımlarından biri gençlerimizin kendi kültürel geçmişlerini görerek ve dokunarak tanıyabilmeleri olacaktır. Bu tür turizmin faaliyetinin dönemsel değil 12 ay boyunca devam edebileceğini düşünürsek getirisinin önemini daha iyi kavrayabiliriz sanırım.