Memlekette ateşli silah sevdası bir yana, magandalık bitmiyor kardeşim!

Yaşanan onca ölüm, sayısız yaralanmadan ders alan hiç yok.

Temelinde ne var?

Sevinmeyi bilmiyoruz.

- Çocuk doğar ‘pat!’, sünnet olur ‘pat!’

- Askere gider ‘pat!’, terhis olur ‘pat!’

- Kız istemesiydi...

- Nişanıydı...

- Düğünüydü...

Aynı terane, aynı zihniyet. Topraklarımızda mermi sıkmamak nikâhlara zarar.

Ne alakaysa artık...

Kültür olmuş (?) magandalık.

Şimdi biliyorum yazıp çizmek yine bir şey ifade etmeyecek ama...

Merminin havada asılı kaldığını zannedenlere belirtmekte fayda var. Birkaç gün evvel Trabzon’dan uzaya sıkılan merminin çekirdeği, yine şehirdeki bir hastanenin acil servisi önüne düştü.

Ölü yaralı yok ama...

Bu kafayla, yaz çıkmadan yetişir.(!)

Demem odur ki, hemşerim.

Sen sevinme kardeşim!

Hadi gürültüye meraksın...

İlle sıkacağım diyorsun.

O zaman ne öl, ne öldür.

‘Kurusıkıdan sıkıver.

BARİ KARADENİZ KURTULSUN
Artık, kendinden başka hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımayan insanoğlunun dengesini bozduğu ekosistemin ulaştığı noktaya, Marmara Denizi’nde olup bitenlerle tanıklık ediyoruz.

Saklamaya ne hacet... Zaten her şey ortada. Pisliğimizi yüzümüze yüzümüze vuruyor Marmara...

Özellikle son 30 yılda hızla artan ülke nüfusuna paralel; Bilinçsiz kentleşme ve çevre kirliliğinin doğada yarattığı tahribatla birlikte, arıtmaya tabi tutulmaksızın denizlere salınan sanayi ve kanalizasyon atıklarının neden olduğu musilaj sorunu, hayatlarımızı tehdit eder, ciddi boyutlara ulaştı.

Öyle ki temizlenmesi için pansuman tedbirlerden çok daha fazlasının lazım olacağı bahse konu pislik, deniz üzerinde oluşan o ilginç tabaka ile sınırlı da değil.

Gerçi zaten dipte oluşan çöp yığınlarını umursamadığımızdan mütevellit...

Yok olan deniz canlılarıyla birlikte nesli tükenen balıkları dondurulmuş halde marketlerden temin etmenin, adeta ‘büyüyerek geleceğim’ diyen sorunu ortadan kaldırmayacağını vaktiyle tahmin etmeliydik. Dolayısıyla ‘Vız geldi tırıs gitti’ su yüzünde ters dönen balıklar.

Hal böyleyken bugün musilajın üzerimize yapıştırdığı çaresizliğe kimse sorumlu aramasın.

Sırf tüketme hırsımızın zalimliğimizi perçinlediği 21’inci yüzyılda bir kendi bencilliğimiz, bir kendi vurdumduymazlığımızdır bizleri bu müsilaj musibetiyle baş başa bırakan.

Gelelim reçeteye. Yani sözün özüne... Gördük ki; Ne çer çöpü denize dökmek, bizleri temizliyor...

Ne Norveç’ten balık yemek, denizlerimiz için yetiyor. O halde...

Düstur belli: ‘Marmara bize ders olsun!’

Olsun ki, Karadeniz kurtulsun.