Her kentin bir ruhu vardır. Kentler de canlı varlık gibidirler.

Görünürde bir bedenleri vardır ama bir de bedene anlam katan özellikleri vardır.

Şimdi Ihlamur zamanı ya… Sabah rüzgârıyla kopup gelen taze ıhlamur kokusu, Trabzon’un sokaklarında parfüm etkisi bırakmakta.

Kindinar'dan, Ortahisar'a doğru mu yürüyorsunuz, tek tük de olsa hâlâ varlığını sürdürebilen bahçeli evlerdeki Ihlamur ağaçlarından yayılan insanı rahatlatıcı kokusu size günlük koşuşturmalarınızın yorgunluğunu unutturuveriyor.

Vadiler şehri Trabzon'un geçmişinde önemli yeri olan çınar, palmiye, incir, karayemiş, at kestanesi, malta eriği, mandalina ağaçlarının yanında Ihlamur ağaçları parfüm dükkânı gibidir.

Çayı ile insanı rahatlatan ıhlamur, kokusuyla da ruha sakinlik vermekte.

Zağnos, Kuzgundere vadilerini farklı kokular kaplamadan önce portakal mandalina ağaçlarının yanı sıra Ihlamur çiçeklerinin kokusu denizden esen rüzgarla tüm şehre yayılıyordu bir zamanlar.

Şimdilerde Ortahisar, Kindinar( Bahçecik)’da kalan birkaç ıhlamur ağacı ısrarla hep bu mevsimde açan çiçeklerinin kokusuyla hem ruhunu hem de tarihi kimliğini unutmaya yüz tutmuş bu kente geçmişi hatırlatmakta.

Kuruluşu 912 yılına kadar inen ve Trabzon'un 1461'deki fethinden bu yana Ortahisar Cami olarak hizmet veren bu muhteşem eserin hemen karşısında 1762'de kurulan ve Saraçzade Kütüphanesi olarak kullanılan tarihi yapının önündeki ıhlamur ağacı tek başına varlığını sürdürürken gölgesinde dinlenen insanlara, adeta geçmişin ‘ıhlamur kokan kent Trabzon’un kıymetini bilin demek istiyordu.

Gölgesi insanları serinletiyorken çayı da vücuda ferahlık veriyor hâlâ.

Fatih Sultan Mehmet fethini tamamladığında ne ıhlamurlara ne de geçmişten kalan yapılara dokunmamıştı.

Yine Yavuz Sultan Selim valilik yaptığı dönemlerde, burada doğan oğlu Kanuni Sultan Süleyman'ın ıhlamurlar altında büyümesi için o da dokunmamıştı, şifa veren ağaçlara.

Ta ki, betonu ağaca yeşile tercih edene kadar sürüp gitti insana mutluluk ve huzur veren ıhlamurların kokusu.

Şimdi geride kalan birkaç ıhlamur ağacı, biz insanların tüm umursamazlığına rağmen varlığını sürdürürken hiç de gocunmadan yine bu kenti ıhlamur kokularıyla kaplayıp sanki bizlere yeniden kendinize gelin demekte.

İtiraf edelim.

Trabzon merkezi ağaç fakiri bir kent.

Geleneksel Trabzon ağaçlarımız da bu kentin sokaklarını süslemez oldu.

Maraş Caddesi’nin bir başına bir de sonuna ıhlamur ağacı diksek, çiçeklerinin kokusuyla ruhumuzu zenginleştirip huzuru yakalasak olmaz mı?

Hazır yayalaştırma kararı alınmışken, ıhlamur kokusu belki yıllarca içimizi kaplayan egzoz dumanı zehrini atıverir vücudumuzdan.

Ne dersiniz?

HAVADA UÇURTMA GÖREN VAR MI?
Bahar geldi geçti.

Yaz geldi geçiyor.

Çocukluğumuzun güzel anılarında kalan tabak uçurtmalarını havada gören oldu mu?

Göremeyiz.

Yenicuma Mahallesi yok. Boztepe yok. A

rafilboy Mahallesi yok. Hacıkasım Mahallesi yok. Zafer Mahallesi yok. Faroz eski Faroz değil. Mahallelerde meydan yok.

Cadde yok.

Çocuğun uçurtmasını havalandıracağı alan yok.

Oysa ne heyecandı o “çıta” bulup gökyüzünde süzülen “tabak uçurtması” yapmak.

“Kırnap”ı ayrı özenle seçilir, kuyruğu bambaşka süslenirdi.

Bazıları da uçurtmanın kuyruğuna jilet bağlayıp, iş olsun diye arkadaşının uçurtmasının ipini kesmeye gayret ederdi.

Gökyüzünde uçurtma savaşı da çıkardı bazen.

Rengârenk uçurtmalar gökyüzünde süzülürken bordo mavi renkler haliyle revaçta idi.

Bir de “sıçan uçurtması” vardı daha çok küçük çocuklar için büyüklerin yaptığı.

Düzgün bir kâğıt parçası özenle katlanır iki yakasından ipliğin geçeceği bir delik açılır, kuyruğu da takılınca çocuklar sokak boyunca koşarak uçurtmasını gökyüzüne salardı.

Az havalanırdı.

Olsun yine de uçurtmayla koşup duruyordular ya.

Şimdi gösterin bakalım sokak aralarında o basit ama çocuk için mutluluk ifade eden uçurtmasıyla koşuşturan bir çocuğu.

O güzellikler yok artık.

Kim bilir kuyruğuna jilet bağlayan muzip çocuk bütün uçurtmaları kesip yere düşürmüştür.

Evet o güzelim rengarenk uçurtmalar yoklar şimdi gökyüzünün maviliklerinde.

Nerdeyse gökyüzünü perdeleyen beton kuleler zaten bahçeleri de yok ettiğinden artık havalanamaz oldular.

“Benim balonlarım vardı” diyordu ya şarkısında İbo.

Benim de rengârenk uçurtmalarım vardı Trabzon sokaklarında gökyüzünün maviliklerine uçurduğum.

Şimdiki çocuklar mı bırakın tabak uçurtmasını ve sıçan uçurtmasını, oturacak bir düzlük bile bulamıyor mahallesinde.

Bulsa bile nadiren beton kule misali yükselen apartmanlar gökyüzünü paylaşmışken, nereye uçuracaklar ki.

Oysa mavi gökyüzü ne de ilham verici güzellikte kabul ediyordu nazlı nazlı salınan o uçurtmaları.