Ezgi Mola, Türk sinemasının en iyilerinden.

Tecavüzcü iddiası ile yargılanan bir kişiye söylemiş olduğu sözleriyle yargılanma kararı verildi. Sonrasında herhalde savcı yanlış yaptığını düşünerek bu durumu geri çekti.

Az da değil kadının hakkında 2 yıl, küsuratı da var dava açılmıştı... Belli ki, hakkında tecavüz iddiası bulunan şahısın avukatı, Ezgi Mola’nın ün ve şöhretinden yararlanarak para tanzim etme peşinde. Burası açık.

Asıl söylemek istediğim bu değil.

Savcı yememiş içmemiş, başvuruyu hemen incelemiş anında mahkemeye sevk etmiş. Ne kadar hızlısınız savcılar. Hakkında ciddi iddia bulunan şahsı, bu kadar hızlı şekilde yargı karşısına çıkarmak için çabalamadınız. Ezgi Mola’nın bir sözünden yola çıkarak hemen yargı yoluna gittiniz. Tebrikler... Hızınız muhteşem valla.

Peki, hakkında ciddi iddia bulunan ve kuvvetli deliller ile suç işlemiş olduğu anlaşılan şahıs hangi madde ile dışarıda? Savcı sen hangi okulda hukuk dersi gördün? Neredeyse Ezgi Mola’yı cezaevine sokacaksınız suçlu olduğu ileri sürülen şahsı ise mağdur sıfatı ile sokakta gezdireceksiniz.

Olmadı. Yanlıştan dönseniz de olmadı kardeşim. Baştan aşağıya yargı sistemi yeniden yapılanmaya gitmelidir.

Bu ara unutmadan Ezgi Mola suç işlemiş ise beni de o dosyaya ekleyin aynı duygu ve düşünceler içerisindeyim.

Saygılar.

GÜNÜN SÖZÜ
“Mesele Ezgi Mola değil yeğen mesele suçluyu göremeyen ve sokaklarda gezdiren...”

O SUiKAST BiZE YAPILDI
Yomra’da Meydana gelen olay hepimizi üzdü.

“Bir belediye başkanına silahlı saldırı düzenlemek ne demek?”

İlçesini koruyan, başkanı olduğu makamının zararını istemeyen bir başkana silah ile ateş etmek demek, “Ben çıkarlarım doğrultusunda her şeyi yaparım.” mesajı vermek. Yani ülke umurumda değil ben alacağım paraya bakarım. Yani çıkar meselesi. “Ha!” dağda PKK, “Ha!” şehirde devleti zarara uğratma.

Arasında hiç fark yok!

Yomra Belediye Başkanı Mustafa Bıyık’ı şahsen tanımam. Uzaktan takip ettiğim bir başkandır. Devletin malını savunmuş, zararı görmüş, “Stop” demiş. Daha önceden verilmiş ihalede zararı görmüş, müdahale etmiş. Bu denli savunmayı da az kalsın canıyla ödüyordu. Bu başkana beş mermi atıldı. Buradan Cumhurbaşkanına sesleniyorum... Beş tane madalyası var Mustafa Başkanın. Emekçi halkların, fakirin, yetimin malını savunduğu için beş mermi ardından atmışlar.

Bu başkanın nişane ile ödüllendirilmesi gereklidir. Son dönemlerde böyle devlet adamı görmek inanın zor.

KORONA KARDEŞ ARTIK BiR GiTSEN
Şu korona da artık can sıkmaya başladı.

İnanın gezmeyi seven ben bile canımdan bezdim arkadaş. Evden çıkmak hiç istemiyorum. Film izlemek, kitap okumak da yoruyor. Sokaklarda deli gibi gezerek anlamsız hareketler yapmak istiyorum. (Mekânlar kapalı bu yüzden çıkmıyorum.)

Hatta beni görenlerin, “Ne oldu bu Şükrü’ye” demesini istiyorum. En çok da neye üzüleceğim biliyor musunuz? Biri çıkacak ve sizi kandırdılar böyle bir virüs yoktu diyecek. İşte o zaman gitti arkadaş benim yalandan yere iki yılım. Batan esnaflar, zor durumda olan müzisyenler. İntihar edenler falan filan! “Bunları yalandan mı yaşadık?” diyerek bir kenara çekilmek beni korkutuyor. Umarım dünyanın en büyük “asparagası” ile karşı karşıya değilizdir.

Neden böyle bir kanıya vardım...

Alman medyasında bir haber okudum geçen günlerde

“Aşı olan-olmayan istediği gibi giriş çıkış yapabilecek iş yerlerine...”

(Haber, bu anlama geliyordu.) Bir de şu aşıyı bulan Almanya’da Türk çift var ya...

“He” Bildiniz değil mi? Etik kuralları gereği kendi yaptıkları aşıdan vurulamıyorlarmış? “Ay” buna da çok güldüm. Yersen.

Şimdi gelelim şahsımın yorumuna. Ölümcül bir virüs herkesi sıraya dizmiş geliyor. Dev cüsseli insanlar bir anda ölüyor virüs büyük bir panik haline sokmuş dünyayı. Patır patır insanlar ölüyor. Aşıyı bulmuş, “Vurulun kurtulun.” diyen aşıcılar etik değil biz vurulmayız diyorlar.

Bura bana komik geldi ağa. Acaba hangi aşıyı vurulacak diye de araştırdım, ben denk gelemedim.

Bu nedenle bu iş bana artık sarmamaya başladı.

Benden demesi bilim dünyası Abdurrahman Dilipak haklı çıkarsa yandınız. Virüs meselesinin başından beri takip ediyorum kendisini. Adam inanmıyorum dedi, dedi durdu. Bakın işin geldiği nokta ustayı haklı çıkarmak üzere.

Zamanında bu adamla tanklar uğraşamadı siz hayatta uğraşamazsınız.

HAFTANIN ŞİİRİ
Dilsiz rantçılar sustular
Başkana beş kurşun attılar
Öldürdük sandılar

Bu devran böyle gitmez yurttaşlar...

DiKKAT MOSKOVA KONUŞUYOR
Emeksiz hak edilen hiçbir şeyin tadı yoktur.

Yapay ağaçlarla bir orman oluştura bilirsiniz, uzaktan baktığınız zaman burasını yeşillikle dolu bir alan görebilirsiniz.

Lakin orman olabilmesi için içinde, yaban hayatı, gelişme gösteren ağaçlar, gece-gündüz fotosentez yapan yeşillik olması gereklidir.

En önemlisi ise ölüm olmasıdır.

Evet, bir ormanı orman yapan en önemli olay ölümdür. Ormanın içinde ölen canlıların toprağa karışıp verimli hale getirdiği filizlerden dev ağaçlar oluşur. Bu ölüme çürüme söyleriz biz insanlar... Bu çürümenin olması için de yaşanmışlık ve emek olması gereklidir. İşte bu çürümeyi ortadan kaldırttığınız an ormanı oluşturamazsınız. Yapay orman oluşturursunuz. Bu ormanda kuş sesi olmaz, bu ormanda tatlı meyveler, ekşi meyveler olmaz.

Sadece yeşile boyanmış, ağaca ve bitkiye benzetilmiş bir yapı bulursunuz. Bu nedenle emek çok önemlidir. Ter, emek, hak. İşte size elinden tutacağınız üç temel madde.

Güzel ormanlar yapmamız için terleyeceğiz, emek vereceğiz sonunda hak edeceğiz. Bunun için yollara düşme vakti geldi.

Anadolu’yu baştan aşağıya gezme vakti geldi.

Daha düzel bir ülke için.

Ter, emek, hak...