Medeni ülkelerde her şey planlı ve programlıdır. Hatta öyle ki, insanların hizmet alması için en küçük ayrıntılar bile gözden kaçırılmaz. Herkes hakkının ne olduğunu, haksızlığa uğradığı zaman ne yapacağını çok iyi bilir. Bu bakımdan hiçbir zaman; itişme-kakışma olmaz, insanlar saatlerce duraklarda sıra beklemez, yolcu duraklarındaki araç sayıları gidilecek yönün yolcu potansiyeline göre mutlaka planlıdır ve araç sayılarının düşürülmesi ya da şişirilmesi gibi bir yanlışlığa asla düşülmez. Miadı geçmiş, gaza basıldığı zaman yağ yakan ve çıkardığı duman ile insanları zehirleyen araçlara rastlamanız mümkün değildir. Her şey insanın rahatı, sağlığı ve psikolojisinin bozulmaması üzerine programlıdır. Şehirlerin en işlek ve hareketli caddeleri bizde olduğu gibi araç trafiğine açık olmaz. Yasal park alanları dışında araçlar asla istedikleri yerlere gelişigüzel park yapamazlar.

Bunun dışında araçlar, telsiz telefonlarla donatılmış değildir. Herhangi bir trafik denetlemesinde, genel anonsla, bütün araçların ikaz edilerek, polis kontrolü dışındaki yollara sevk edilmesi görülmüş, duyulmuş bir uygulama değildir. Şoförler arası telsiz konuşmalarından yolcuların bunaldığı halde sesini de çıkaramadığı bir başka ülke bulamazsınız! Yolcular şoförler için adeta oyuncak bebeklerdir, bağır, çağır, şoför arkadaşlarınla geyik muhabbeti yap, hatta hangi durakta kaç tane yolcu var, araçtakilerine ezberlet hiç önemli değil! İnanılmaz bir sosyal kirlilik! Yetkililer böylesi ilkel durumlar için hiç mi bir önlem almaz, denetim yapmaz, proje geliştirmezler?

Trabzon’da yaşayanlarımız bilir. Yıllarca yolcu duraklarının her nasılsa tespit edilmiş yolcu minibüsleri vardır. Ancak ne belediye ve ne de Şoförler Odası Başkanlığı bu minibüslerin eksikliklerinin tamamlanması için, bir dahaki seçimde bir daha oy alabilmek için gereği gibi takipçisi olmazlar. Yolcu duraklarını, doğru dürüst izleyip kontrol etmezler. Bunların işleri seçilince başlayacak yerde, adeta seçilince bir daha ki seçime kadar sanki hiç bir işleri olmaz. Böyle olunca da olan biz vatandaşlara olmaktadır.

Bunun yanında, belediye imar müdürlüğünün yapılaşmaya açtığı alanlarda yapılacak yapılarda oturacak insan sayılarını sanki hiç hesap etmez. Bu insanların evlerine mevcut yol imkânları ile nasıl ulaşacaklarını hiç aklına getirmez. İnşaat firmaları devamlı yapılar dikiyor, müteahhitler satıyor, ancak akşamları ya da sabahları Boztepe’ye çıkacak ya da Boztepe’den inecekseniz E-5 karayolundasınız demek. Sabahları araç kuyruğu, akşamları insan kuyruğundan Boztepe’ye gidecek insanlar büyük sıkıntı yaşıyorlar. Her gün gittiğimiz bu yol üzerinde, bunca sıkışıklığa rağmen, hala yeni inşaatlar yapılabilmekte, yol genişlemesi ile ilgili en küçük bir ümit bile oluşturulmamaktadır. Hatta mevcut yolları engelleyebilecek şekilde yeni yapılar yapılabilmektedir. Boztepe’yi örnek olarak verdim, Trabzon’daki bütün yolcu duraklarının benzer sorunlarının olduğunu hemen herkes bilmekte ve görmektedir. Görmeyen bir tek yetkililerdir ki, bu eksiklikler bir türlü tamamlanamıyor.

İyi de; belediyenin İmar müdürlüğü yetkilileri, bunca mühendis ve mimarları ne iş yaparlar? Sahaya çıkıp verdikleri ruhsatların vatandaşlara katkısının ne olup olmadığına hiç bakmazlar mı? Belediye Ulaşım Dairesi Başkanı ile Şoförler Odası Başkanı, örnek olarak bir sabah, Boztepe’den aşağıya, bir akşamda, meydandan Boztepe’ye minibüslerle çıksın bakalım ne görecek!

Tarihi şehir, turizm şehri böyle mi olunuyor? Bu yöneticilerin tarihi şehrin nasıl olması gerektiğini görmeleri için İtalya’ya, turizm şehirlerinde ulaşımın nasıl olduğunu görmeleri için Singapur’a gitmeleri çok isabetli olur kanaatindeyim.

İnsanlar bugün olduğu gibi her şeye “kader” deyip geçecekse, zaten bir şey yapmaya da gerek kalmıyor, bizden hatırlatması!