Türkiye’den Çin’e giden ilk ihracat treni geçtiğimiz günlerde İstanbul’dan törenle yola çıktı.
8 bin 693 kilometre yol alıp; 2 kıta, 2 deniz ve 5 ülke geçecek.
Yolu açık olsun.
Ancak bunu siyasi malzeme yapıp “Tarihi İpek Yolu güzergâhı yeniden canlanıyor” diyenler bir şeyden hiç bahsetmiyor.
Tarihe bakıldığında İpek Yolu güzergâhının en önemli limanı Trabzon’dur ve yine öyle olmalıdır.
Bunu unutanlar hatırlamalıdır.
Trabzon’a demir yolu sözleri de lafta kalmamalıdır.

***

BİRİSİNE ANLATSAK GÜLER

Yıllarca sıkıntılı alt yapı ile boğuştuk, el atılsa da içtiğimiz suya güven duysak diye bekledik.
Koltuğu yıllarca işgal edenler bu işe eğilmedi, çünkü şehrin derdi ile dertlenmek gibi mesaileri yoktu.
Mevcut Büyükşehir yönetimi tabiri caizse usturaya kafa atarcasına alt yapı için şehri ortasından yardı ve geç kalınmış işi hayata geçirdi.
Bu yüzden de tepki görüyor Büyükşehir Belediyesi.
Yıllardır içtiğimiz suyun vahametini sorgulamadık, şimdi ayağımıza çamur bulaştı diye isyan ediyoruz.
Birisine anlatsak vallahi güler bize.
Hem de kahkaha atarak.

***

DİKİZİ BIRAK BOY AYNASINA BAK

Şehir içi dolmuş modernizasyonu tam anlamı ile hayata geçmiş gibi, dolmuşçu “zam” yapmak için çalışma başlatmış.
Sanki bütün araçlar değişmiş; dolmuşçu üzerine düşeni yerine getirmiş de tek derdimiz zammış gibi de bir algı yaratılıyor.
Dolmuşçunun araçlarını yeniledikten sonra iki koltuk daha arttıracağı ve burada tamamen kâra geçeceği ortada iken kimse vatandaşa mağdur edebiyatı
yapmamalıdır.
Evet, ortada pandeminin de etkisi ile bir ekonomik sıkıntı var.
Ama bu sadece dolmuşçuyu bağlamıyor, bütün sektörleri etkiliyor.
Tüm istediğini yerel yönetimlere kabul ettiren dolmuşçu esnafı dikiz aynasından kafasını kaldırıp boy aynası ile tez zamanda yüzleşmelidir.
“El insaf” diyoruz artık.

***

KAPATALIM BU KONUYU

Aylardır koronavirüs salgını ile mücadele halindeyiz ve köşe bucak hastalıktan kaçıyoruz.
İlk günden bu yana da aşının yolunu gözlüyoruz.
An geldi, aşı uygulanıyor.
Ancak şimdi de ülkenin gündemi “aşı olsak mı, olmasak mı?” diye.
Bundan önce bütün yakalandığımız hastalıklarda tüm ilaçlara yüzde yüz güvenimiz varmış gibi de bir anlayışa soyunduk.
Olur olmaz hayal ürünü söylentilerle de aklımız bulandırılıyor.
Bu tartışma artık bitmelidir.
Bireysel değil, toplumsal davranmak zorundayız.

Zaten hepimizin kafası allak bullak, dereyi daha da bulandırmaya gerek yok.
Çok uzatmadan kapatalım bu konuyu.