Türkiye değerli bir vatan ve kıymetli bir coğrafyadır. Herkesin gıpta ile baktığı ancak Türk Milletinin vatan olarak yaşadığı bir yarımadadır. Tarihi arkası olan, kültürel etki alanı hala, tarihte hâkim olduğumuz bütün coğrafyalarda devam eden inanılmaz bir güçtür Türkiye. Bu gücün farkına geç varmamız bazı düşman unsurları cesaretlendirmiş görülüyorsa da; son dönemdeki haklı, stratejik ve tarihi çıkışlarla artık öyle “aba altından sopa” göstermekle dizginlenebilecek bir ülke olmadığımızı bütün dünya nihayet görmeye başladı.

En son bütün dünya devletlerinin hak sahibi olduklarını zannettikleri Doğu Akdeniz deniz sularında, Türkiye’nin kardeş ve akraba Libya ile yaptığı “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşması bütün dünyayı şaşkına çevirmiş görülüyor. Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Meşru Libya hükümetinin Başkanlık Konseyi Başkanı Fayez El-Saraj ile Cumhurbaşkanımız Erdoğan arasında imzalanan anlaşma sonrası Emperyal güçlerin temsilcisi olan ve Libya lideri Kaddafi’nin de devrilmesinde önemli rolü olan Halife Hafter güçleri saldırılarını arttırmaya başladı. Özellikle, başta Rusya olmak üzere, Sudan, BAE ve Mısır’dan getirdikleri kiralık katillerle Trablusgarp hükümetini biran önce yıkıp; Türkiye ile yapılan anlaşmayı iptal ettirmek istiyorlar. Bunun üzerine Türkiye çok haklı olarak ve doğru bir kararla, Libya’nın meşru hükümetinin de resmi isteği üzerine buraya asker gönderme kararı almış bulunmaktadır.

Yaklaşık bir asır önce hayat ve hatıralarımızı bırakarak terk ettiğimiz Libya’ya asker göndermemize öyle inanıyorum ki; ömrünü zaferler elde etmek için denizlerde geçiren ve en son, 1565’te Malta Kuşatmasında şehit olup Trablusgarp’ta toprağa verilen ve mezarı orada bulunan ünlü Osmanlı Amirali Turgut Reis’in ruhaniyeti sevinecektir. Tek başına böyle bir ihtişamlı buluşma bile Libya’ya asker göndermemiz için yeter de artar bile.

Eğer Türkiye son derece stratejik bir kararla Akdeniz’deki haklarını korumak adına böyle bir anlaşma imzalamışsa ve bu anlaşmayı düşman güçler, destekledikleri katil sürüleri ile bir an önce ortadan kaldırmak istiyorlarsa, Türkiye’nin de, bu anlaşmanın muhatabı olan meşru Libya hükümetine her türlü desteği vermesi kadar normal bir şey olabilir mi? Anadolu çocuklarının Libya’da ne işi var diyorsak, Rusların, Amerikalıların, Sudanlıların, Arapların ve hatta Mısırlıların orada ne işi var sorusuna cevap vermemiz gerekir!

İç politikadaki demokratik eleştirilerimizi, bu tür milli menfaatlerimizin olduğu konularda daha geniş ve şümullü düşünmemiz gerekmez mi? Muhalefet olmak her şeye yanlış oldu demek olmadığına göre, doğruya da doğru demenin bir erdem olduğunu unutmamamız önemlidir. Bu lafı söyleyenlerin hiç mi tarih bilgileri yok. Ortalama bir Lise öğrencisi bile bu konuda bizimle ayni düşünür kanaatindeyim.

Libya ile mutabakatla birlikte Türkiye, enerji kaynaklarını paylaşma amaçlı kurulan emperyalist ittifaklarına karşı sahada üstünlük kazandı. Ayrıca enerji jeopolitiğine doğrudan etki ederek deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında kritik kazanımlar elde etti. Libya ise Yunanistan'ın gasp ederek hidrokarbon ihaleleri açtığı 39 bin kilometrekarelik bölgede hâkimiyetini ilan etmiş oldu. Daha ne olsun.

Yakın bir zamanda meclise getirilip oylanacak olan “Libya’ya asker gönderme” tezkeresine, oy verecek olanlar, dileriz ki; tarihi gerçekleri unutmayıp, yarınlarda başlarını öne eğecek, sadece iç politik amaçları için yanlış bir tutum sergilememiş olsunlar.

Bekle bizi Turgut Reisim, kim ne söylerse söylesin; vuslat sona erecek.