Bu hafta uzun öykülü kısa filmlerden sizlere bahsetmek isterim… Sinemanın kısalarında ülkemizde çok güzel projelere imza atılmış. Türkiye’de pek ilgi görmese de kısa film dünyasında ülkemiz yönetmenlerinin çok ciddi isim yapanları da var. İşte sizlere bu coğrafyadan kısa filmler…

“Deneyselden kurmaca ve belgesele, jenerik bittikten sonra daha uzun bir süre zihinde dönen kısa metraj filmler.”

***

Dondurma

11 yaşındaki Rojhat, Van’daki küçük bir köyde annesi ile yaşar. Bir gün köye motosikleti üzerinde bir dondurmacı gelir. Tüm çocuklar adamın etrafını sarar, dondurmayla bakır tel, yumurta ve evlerinden getirdikleri kıymetli eski eşyaları değiş tokuş ederler.

Yönetmen: Serhat Karaaslan

Türkiye, 2014 / Drama, Macera, / Süre 16 Dakika

***

Bisiklet

Gazi Mahallesi’nde yaşayan Fırat ve babası, geçimlerini sağlayabilmek için çöp toplarlar. Fırat bir gün çöpte tek tekerli bir bisiklet bulur ve ona dair hayaller kurmaya başlar.

Yorum; Serhat Karaaslan imzalı üç kısa filme yer verdiğimiz özel gösterimimize İtalyan Yeni Gerçekçiliği esintileri taşıyan Bisiklet ile başlıyoruz. Yönetmen, bir baba-oğul ve bisiklet tekerlerini başrollere yerleştirirken, hiçbir diyaloğa ihtiyaç duymadan güçlü bir hikâye kuruyor.

Yönetmen: Serhat Karaaslan

Türkiye, 2010 / Dram / Süre 17 Dakika

***

ANKEBÛT

Hapishaneden çıkan bir kadın, kâbus ve gerçeklik arasında salınır durur.

Yorum: Kaygı ve Cadı Üçlemesi projesiyle dikkat çeken Ceylan Özgün Özçelik, korku türüne has unsurları politik bir sinemayla harmanlamayı sürdürüyor. Şiddet gördüğü kocasını öldüren bir kadının zihnini ziyaret eden bu deneysel kısa film, İslami referanslarla örülü özgün bir görsel-işitsel deneyim.

Yönetmen: Ceylan Özgün Özçelik

Türkiye, 2020 / Kısa, Belgesel, Gerilim / Süre 5 dakika

***

KAR

Yönetmen: Erol Mintaş

Türkiye, 2010 / Kısa, Drama / Süre 20 dakika

Erol Mintaş’ın kısa filmlerden oluşan Anne ve Oğul üçlemesinin ikinci halkası Kar, Doğubeyazıt’ta küçük bir köyde, bir anne, oğlu ve torununun ilişkisine odaklanıyor. Kaybettiği oğlunun yasını tutan annenin ölmeden önceki son arzusu, bir avuç kar.

***

AFGANİSTANBUL

Afganistanbul, Ortadoğu halklarının savaş deneyiminin ardından başladıkları göçe paralel, insan kaçakçılığını, denizde son bulan hayatları ve mültecilerin İstanbul’unu anlatıyor.

Yönetmen: Ulaş Tosun

Türkiye, 2018 / Belgesel, Kısa / Süre 20 dakika.

***

SARI, SİYAM, KANOCULAR VE EV SAHİBİ

Büyük bir arazide tek başına yaşayan bir kadın, heyecanla beklediği, yakından tanıdığı misafirlerini karşılar. Yeni gelenler, kadının hayatına müdahale eder ve onun bir karar almasını sağlarlar.

Yorum: Çoğunluk ve Nefesim Kesilene Kadar gibi filmlerdeki başarılı rolleriyle tanıdığımız Esme Madra’nın imza attığı kısa film, bir kadının hayatının dönüm noktalarından birini dinamik bir koreografiyle tasvir ediyor. Fiziksel tiyatro ve sinema arasındaki çizgide gidip gelen özgün bir anlatı.

Kaynak olarak MUBİ’nin bize sağladığı imkânlardan dolayı kendilerine teşekkür ederiz…

***

Kısa Film Nedir? (Hüseyin Kuzu – Kamera Arkası)

1996 yılında “kısa film”in ne olduğunu soruşturan bir kitap yayınlanmıştı. Yazar “kısa film nedir?” sorusu için dönemin bilinen sorularını derleyip, konunun üstatlarına göndermiş ve cevaplarını bir kitap haline getirmişti. Kitabı bir solukta okumuş, ama kitapta “kısa film nedir?” sorusuna verilmiş tatmin edici bir cevap bulamamıştım. Cevapların bir kaçı soruya teğet geçiyor, büyük çoğunluğu da çok uzak sularda geziniyordu. Hatta bazı cevaplar klasik olabilecek(!) kadar saçmaydı! O zaman, kitaptaki tanımlar için bir yazı yazmayı düşündüm. Fakat sorun tanım yaparak çözülecek gibi değildi. Çünkü kısa film üstüne hem yayıncılık hem de eğitim alanında büyük bir boşluk vardı.

Yıllar geçti. Hareketli görüntü dijitalleşince ülkemizde her yıl, yüzde 90’ı öğrenci filmi olmak üzere, yüzlerce film yapılmaya başlandı. Doğru-yanlış birçok kitap yazıldı ve çevrildi. Geçenlerde, genç bir sinemacı bir siteye “kısa film nedir?” sorusuna 21 sinemacımızın verdiği cevabı/derlemeyi koydu. Cevapları okuyunca gördüm ki, aradan geçen 15 yıla rağmen, cevaplar neredeyse aynıydı ve cevaplar yerinde sayıyordu. Biliyorum ki eğitim alanı da hala yerinde sayıyor. Hele öğrenci filmleri dışında hala bağımsız olarak 100 tane bile kısa filmin yapılmadığı ama 150 tane kısa film festivali ve yarışmasının yapıldığı bir ülkede ve “youtube” çıkalı veya kısa film eğitimi ulusal kanallarda ayağa düşeli beri!

Özel çabalara gerek yok. İnternete girip kısaca bir araştırma yapmak ve kısa film için kolayca aşağıdaki gibi bir derleme yapmak mümkün;

* Derdini kısa, öz ve zekice anlatan bir ifade aracıdır.

* Kısa film piyasadan bağımsız, bir özgürlük alanıdır.

* Kısa film uzun filme atlama tahtasıdır (veya değildir.)

* Gerçekleri sergilemekten çok, gevezelik yapmayan sanatsal bir anlatım ve algılama tarzıdır.

* Kısa film nicelikle değil nitelikle ilgilidir.

* Sinemanın bilinen formların dışında bir araştırma formudur.

* Kısa film, uzun filmin anası/atasıdır.

* Kısa film amatördür.

* ve benzeri…

Bence bu sorunun aşılamamış olmasının temelinde, sinema alanında, “üretim araçları” ve üretim ilişkilerini kapsayan teorik bir “üretim tarzı” düzeyinin tanımlanmamış olması yatıyor. Çünkü ülkemizde “üretim tarzı” kavramı “üretim araçlarının” ucuz ve kolay bulunabilirliğine indirgenmekte ama her teknolojinin aynı zamanda bir üretim ideolojisi içerdiği “üretim ilişkileri” boyutu ise sürekli göz ardı edilmektedir. (Bunun için eski bir yazımdan uzunca bir alıntıyı almak zorundayım.)

“Hareketli görüntünün ilk elli yılı, bir anlamda ‘pelikül film’ çağıdır. Pelikül filmin üstünde görüntünün oluşumu, doğası gereği, önce optik daha sonra da kimyasal iyonların set, stüdyo ve laboratuvarlardaki işlemlerine dayanır. Bu çağda, hareketli görüntüyle üretilebilecek her tür dramatik, sanatsal, kültürel veya bilimsel ürün, tamamen pelikül filme bağlı bir manifaktür veya endüstri ürünü olarak üretildi. Fakat pelikül üretim tarzı, (PÜT) doğası gereği Taylorist (bant usulü!) ve pahalı bir üretim tarzıydı. Dolayısıyla büyük sermaye ve onun yönetiminde çalışacak yetkin zihinsel, plastik ve fiziksel uzmanlıklar ve işbölümlerini gerektiriyordu. PÜT çağı bu yüzden on yıllarca hareketli görüntülerin dramatik formu olan sinemanın gelir-gider dengesi üzerine kuruldu. Bir alfabe olarak hareketli görüntünün diğer imkânları bu pahalılık yüzünden pek kullanılamadı. Bu üretim tarzının hukuki, ekonomik ve eğitim ideolojileri de hala tüm devlet, sektörel kurumlaşma ve üniversitelerde egemen ideolojidir.

Teorik ve pratik ipuçlarının keşfi pelikül filmin başlangıç yıllarına dek götürebileceğimiz elektronik/dijital (sayısal) hareketli görüntünün üretim tarzı (EÜT) ise, ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra TV yayıncılığı yoluyla dünya çapında yaygınlaştı. Başlangıçta, kuruluş sermayesinin çoğunu sinema ve basın sektörlerinden alan bu sektör, soğuk savaş döneminde, genellikle devletlerin veya bazı gelişmiş Batı ülkelerinde büyük özel sermayelerinin egemenliğinde, ama daha çok tek taraflı bir yayıncılık olarak gelişti.

Hareketli görüntünün EÜT yoluyla üretim ve tüketimi, PÜT kadar pahalı değildir. Fakat bu özellikle soğuk savaş dönemi ve ona bağlı ekonomi politik ideolojiler yüzünden sürekli olarak ötelendi ve toplumsallaşamadı. EÜT ancak, 1980’li yılların ortalarında, dünya elektronik tekellerinin üretim ve tüketim araç ve gereçlerini ucuzlatıp piyasaya sürmesiyle, dünya çapında yaygınlaşıp toplumsallaşabildi.

EÜT’nın bu şekilde yayılması her düzeyde (eğitim, üretim ve tüketim/seyir) PÜT’ın geleneksel otoritesini sarsan büyük bir kırılmayı da beraberinde getirdi. 1980’li yılların başlarında yaşanmaya başlanan bu kırılmanın gerçek anlamı, EÜT ile yapılacak her tür dramatik, belgesel, kültürel, bilimsel, v.b. ürünlerin, üretim ve tüketim / seyir imkânlarının (aslında!) çok daha ucuz ve daha az uzmanlık ve işbölümü gerektirmesidir. Yaşanan kırılma dolayısıyla eskiden daha çok sermayedarın sahip olabildiği üretim ve tüketim imkânları böylece sıradan (!) bireylerin de tasarrufu altına girmeye başladı. Bu değişim (bir anlamda KOBİ’leşme) kısa sürede hareketli görüntü ile üretilecek her tür formun da önünü açtı. Belgesel sinema, deneysel sinema, kısa film ve animasyon adeta bir altın çağ yaşamaya başladı.

Günümüzde hareketli görüntünün tüm dünyadaki TEMEL ÇELİŞKİSİ, artık her geçen gün tarih sahnesinden çekilmekte olan eski PÜT ile birikmiş ve kendini EÜT’na uyarlamış uluslararası entertainment sermayesi ile her geçen gün biraz daha toplumsallaşan EÜT’nın kobileşen yerel biçimleri arasındadır.”

Hüseyin Kuzu’ya araştırması için teşekkür ederiz…