Tarım sektörü, gelişmekte olan ülkelerde gelişme sürecinin ilk evrelerinde ekonominin en önemli sektörü konumundadır.

Türkiye’nin ekonomik gelişme sürecine değişik kanallardan katkı sağlayan tarım sektörü, ülke nüfusunun önemli bir bölümünü istihdam etmekte, ülke nüfusunun beslenmesi için zorunlu gıda maddelerini üretmekte, sanayi sektörüne girdi sağlamakta, sanayi ürünleri için talep yaratmakta, tarımsal ürünler ihracı yoluyla toplam ihracata katkıda bulunmakta, ulusal gelirin önemli bir kısmını oluşturmakta ve göreli fiyatlar yoluyla sınai birikimi desteklemektedir.

Tarım sektörü denince ilk akla gelen çiftçilerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün üç önemli sözü vardır.

Birincisi: “Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bu gün dünya üzerinde olmayacaktık.”

İkincisi; “Milli ekonominin temeli tarımdır.”

Üçüncüsü; “Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışma imkanlarını, asri ve iktisadi tedbirlerle en yüksek seviyeye çıkarmalıyız.”

Türkiye’de çiftçiler zor bir süreçten geçiyor. Artan giderlerin maliyetlerini karşılamadığı iddia edilen çiftçilerin sayısı her yıl azalırken, gençler ise bu işten sosyal nedenlerle de uzak duruyor.

Şimdi sizlerle bazı rakamlar paylaşacağım.

“Tarımsal milli gelir 2002 yılında 37 milyar TL iken 2019 yılsonu itibariyle 275 milyar TL’ye yükselmiştir.

Toplam istihdam içerisindeki tarımsal istihdamın payı azalış göstermektedir.

2002 yılında 6,8 milyar dolar olan tarım ve gıda ürünleri toplam dış ticareti 2019 yılında 31,4 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Ayrıca, tarım ve gıda ürünleri toplam ihracatı toplam ithalat seviyesinin üzerinde seyretmektedir.

Toplam tarımsal destek ödemeleri 2002-2020 döneminde artış göstermiştir. Destekler 2020 yılında önceki yıla göre yüzde 29 artarak 21,97 milyar TL olmuştur.

Yapılan yatırımlarla birlikte 2019 yılında 53.000 hektar alan sulamaya açılmıştır.

2002 yılında 41,9 milyon baş olan toplam hayvan varlığı (sığır, manda, koyun ve keçi) 2019 yılında 66,4 milyon başa yükselmiştir.

2002 yılında 764 bin ton olan toplam kırmızı et üretimi 2019 yılında 1,2 milyon tona, yine 2002 yılında 8,4 milyon ton olan toplam süt üretimi 2019 yılında 23 milyon tona ulaşmıştır.”

Bunlar Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın rakamlarıdır.

Bizim asıl dikkatimizi çeken ise aynı sayfadaki Tarımsal İstihdam’a ait grafik…

Nedense yukarıdaki ifadelerle çelişiyor.

Grafiğe göre 2002 yılında Tarımsal İstihdam 7 milyon 458 bin. 2019 yılı sonu itibariyle bu rakam 5 milyon 97 bin kişiye kadar geriledi. 2007 yılında bu rakam 4 milyon 546 bine kadar düşmüş.

17 yılda 2 bin çiftçi bu işinden uzaklaşmış.

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez'in verdiği bilgilere göre ise Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre 2011 yılında tarımda sigortalı çiftçi sayısı 1 milyon 121 bin 777'di. Bu sayı 2020 yılı sonunda 547 bin 75'e düştü.

Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2017'de 2 milyon 100 bindi. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) SGK ile İŞKUR'un 2020 yılı Ekim ayı verilerini değerlendirerek oluşturduğu İstihdam İzleme Bülteni'ne göre, bu sayı 2020'nin Ağustos ayında 1 milyon 803 bine düştü.

Ne var ki çok değil 40 yıl öncesine kadar nüfusun kayda değer bir bölümünün köylerde yaşayıp çiftçilikle, hayvancılıkla geçindiği Türkiye'de çiftçi sayısı her yıl azalıyor.

Bunun önemli sebeplerinden biri ise İŞKUR projeleridir.

“Neden?” derseniz.

İŞKUR projelerini duyan köydeki genç nesil ‘Sigortalı işim olacak’ diyerek köydeki üretimini bırakıp şehre inmekte, siyasilerin kapısını çalmakta ve sigortalı iş imkanı istemektedir. Bırakın genç nesili 50 yaşın üzerindeki teyze bile bunu duyunca heveslenmekte ancak atalarından kalan bu mirası bırakmak istememektedir. Anlayacağınız genç nesil genelde 6 aylık sigorta uğruna üretimi bırakmaktadır. Girdiği işte ise bırakın üretimi kişi tembelliğe alıştırılmaktadır. Bu büyük bir tehlikedir.

Sorsanız projelerin genel ismi; “Toplum Yararına Program”dır!

Öncelikle gençler noktasında bir şeyler yapılması gerekiyor. Gençlerin tekrar köylere dönmesi için sadece kazanması yetmiyor. Bunun için köyde sosyal yaşamın ve sağlık hizmetlerinin de yeterli olması, gelişmesi gerekiyor. Örneğin köyde kalmayıp ilçede bile kalacaksa o ilçede sinema, tiyatro vb. gibi sosyal etkinliklerin ve hayatın olması gerekiyor. Sosyal yaşamın zayıf olduğu yerlerde gençler tutmak artık pek de kolay değil.

Bugün Türkiye’yi de kuşatma altına alan ekonomik sıkıntıları görünce tarımın ve üretimin ne denli önemli olduğunu daha da net görebiliyoruz.

Kalkınmanın ve gelişmenin ana sektörü tarımdır, üretimdir.

Derhal bu doğrultuda projeler yapılmalıdır. Özellikle de genç nesle; çiftçiliğin ve tarımın da çok önemli bir geçim kapısı olduğunu anlatmalıyız.

Üreten bir Türkiye olmak umuduyla, sağlıkla kalın.