Son dönemlerde gerek uluslararası gelişmeler çerçevesinde, gerekse ülkemizdeki gelişmeler çerçevesinde birçok İslami kavramımız maalesef yozlaştırarak bu kavramların kullanılmasını engelleyecek şekilde suiistimallere sebep olarak kavramlarımızın içi boşaltılmaktadır. Bu durumda, öncelikle  ‘şehitlik’ ve ‘şehadet’ kavramlarımızı iyi bir şekilde öğrenmeli ve yanlış kullananların yanlışını düzeltmeliyiz. Millet varlığımızı devam ettirebilmemiz ve mümince bir hayat sürebilmemiz için İslami kavramların sadece birer kavram olarak kalmayıp aynı zamanda bir hayat iksiri olarak bizlere can vermesini sağlamak istiyorsak Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamberimizin (S.A.V) sünnetinin tavsiyeleri doğrultusunda bu kavramları anlamalı ve halkımıza anlatmalıyız. , içimizdeki bir takım iyi niyetli ancak İslam’ı yeterince öğrenememiş insanları da etkileyebilen IŞİD veya DAEŞ gibi terör örgütleri bile İslam’ın ulvi kavramlarının arkasına kendi kanlı yüzlerini saklamaya çalışıyorlar!

***

Kur’an’da, ‘Allah yolunda canını feda edenler’ ifadesi kullanılmaktadır. Bunlardan birisi Bakara suresindeki şu ayettir: ‘Allah yolunda canlarını feda edenlere ölüler demeyin, aksine onlar diridirler, fakat siz onların ne şekilde diri olduklarını bilemezsiniz” ayetidir. Ayrıca Âl-i İmran suresinin 169. ayetinde: ‘Allah katında canlarını seve seve feda edenlere ölüler demeyin. Onlar diridirler ve Rablerinin katında rızıklandırılmaktadırlar” buyrulmaktadır. Yine Allah Teâlâ Âl-i İmran suresinde şöyle buyuruyor: ‘Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz bilin ki Allah katından size bir mağfiret ve rahmet vardır ki bu, insanların dünyada topladıkları bütün mal ve mülkten daha hayırlıdır’ buyurmaktadır. Demek ki Allah yolunda canlarını feda edenler bu dünya ve içindekilerden daha hayırlı olan bir şeylere talip olan şehitlerdir. Yüce Mevla bu şehitlerin ahirette hangi halde olacaklarını da bizlere bildirmektedir ‘O şehitler, Allah’ın fazl-ı kereminden ve kendilerine verilenlerden dolayı mutludurlar. Kendilerinin geride bıraktığı silah arkadaşlarını şu şekilde müjdelerler: 'Bakın biz şehit olduk ve bilin ki burada ne bir korku var ne de hüzün.'

***

“Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden yola çıkarak ‘şehit’ kavramını şöyle tanımlayabiliriz: Şehit, şahit olan ve hazır bulunan demektir. Ölüp yok olan, kaybolup giden değil, ölümsüzleşendir. Şehit, Allah için ölümsüzleşmenin diğer adıdır. Bunun içindir ki şehit, diridir. Ölmez ve ona ölü de denmez. Yeri ve zamanı geldiğinde canından daha mukaddes bildiği milleti, dinî, millî ve manevi değerleri uğruna dünyadan ve dünyadaki her şeyden vazgeçip canını ortaya koyan kimsedir şehit. Bugün Libya’da, Suriye’de yurdumuzun her karış toprağında vatan mücadelesi veren kahramanlar gibi. En veciz ifadesini Hz. Ömer’in dilinden aktaralım: ‘Şehit, kendisini Allah’a adayan kimsedir.’ Şehitlik, zaten ölümlü olan insanın yüce değerlerin yaşatılması uğruna ve sırf Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla canını Allah’a sunmasıdır. Eğer böyle bir alışveriş yaptıysak, canlarımızı ve mallarımızı cennet karşılığında sattıysak bu alışveriş karlı bir alışveriştir ve bundan dolayı sevinelim. Çünkü büyük kurtuluş da budur. Bu karlı alışverişin farkında olan kahramanlar; tarih boyunca savaş meydanlarına adeta bir gül bahçesine girer gibi girmişler, uğrunda yaşadıkları din, vatan, bayrak, Millet ve namus için şehit olarak Rablerine kavuştukları halde hayatı güzellik ve iyilik uğruna değiştirmek ve yönlendirmek hususunda hala aktif bir unsur olarak yaşamaya devam etmektedirler. Bu da onların, biz fark etmesek de hala hayatta ve aramızda yaşıyor olduklarının en yüce delilidir.”

***

Yakın tarihimizde, 12 Eylül 1980 yılından önceki dönemde, devletin yurt sathında, dış emperyalist güçlerce organize edilen terör olaylarına gereği gibi müdahale etmeyip, seyirci kalması, yiğit Türk gençliğini harekete geçirmişti. Ülkücü Türk gençleri olarak, Ocak-Bucak teşkilatlanması yapıp, henüz 15-25 yaş aralığında okudukları okullarda cep harçlıklarıyla, “fakrı zaruret” içerisinde ancak yüksek bir iman ve teşkilat disiplini ile verdikleri bu şanlı mücadelede birçok arkadaşları hain kurşunlarla hedef olup, ”bir gül bahçesine girercesine” aramızdan ayrılmışlardı. Yapılan otopsilerde bu yiğitlerin çoğunun ceplerinden bir simit parası, midelerinden ise en son yedikleri bayat simidin kalıntıları çıkmıştı. Bu şanlı mücadelede hayatlarını kaybeden arkadaşlarının cenazelerini ise, maddi imkânsızlıklar yüzünden, birer-ikişer ünite kan vererek topladıkları paralarla memleketlerine göndermişlerdi.

***

Bu da yetmemiş, dönemin muktedirleri “ihtilal şartlarının olgunlaştığına karar vererek”! 12 Eylül 1980 tarihinde; “kendi gençliğini” terör bahanesi ile imha etme hareketini başlatmıştı. Yurdun her tarafında; vatan için, millet için hainlerle mücadeleye edip, hayatta kalmayı başaranlar, tek tek toplanarak zindanlara dolduruldular. O zindanlarda en küçük beşeri ve dini ihtiyaçları bile yasaklandı. Namaz kılan arkadaşımızın kafasına indirilen dipçik onu en çok sevdiği Allah’ına kavuşturuyordu ama o dipçiği vurdurma yetkisini verenlerin yerinin de cehennem olduğunu ortaya koyuyordu. Yaşları tutmadığı için kanun gereği yaşları büyütülerek idam edilen arkadaşlarının ardından bile ağlamaları yasak edilen bir nesil ne yazık ki; vatan hainliği muamelesine tabi tutulup, muktedirlerin sebep olduğu yıkımın bedelini yine zindanlarda, ülkücü gençler olarak, şehit edilerek ödüyorlardı.

***

Yukarıda anlattığımız şehitlik ödülünün Allah katında en samimi temsilcileri olan Ülkücüler, gerek Başbuğlarının ve gerekse gençlik liderlerinin dirayetli duruşları ve yüksek imanları sayesinde bir an bile tereddüt etmediler. 12 Eylül’ün zalimlerinin kurdurdukları düzmece mahkemelerde; “kanımız aksa da, zafer İslam’ın” haykırarak zalimlerin yüzüne tokat gibi indiler.

***

Uzun yıllar süren bu sindirme hareketi sonunda hapishanelerde en vahşi işkencelerle yapılan sınavları başarı ile geçen, davası, lideri ve idealleri hakkında en küçük bir olumsuz görüş belirtmeyen bu ülkücü yiğitler dışarı çıkınca da rahat bırakılmadılar. Ayni devlet onların; dünyaya örnek gösterilecek dava adamlığını bölüp parçalamak için, kimini siyasete, kimini ticarete yönlendirip, bazılarını da pavyon kabadayılığına sevk edip bölmeye çalıştı. Ancak ne var ki, bunda da başarılı olamadılar. Ülkücü Türk Gençliği her parçasından bir bütün çıkarmayı, hangi partide olurlarsa olsunlar Başbuğlarının ilkelerine ve davalarına sadakatle bağlı kalmayı sürdürerek bu günlere kadar gelebilmiştir.

***

Sipariş şehitlik tanımlarının değil, gerçek şehitlik kavramının muhatapları olan Ülkücü kardeşlerimizin bir gün mutlaka hak ettikleri itibari elde edeceklerine inancımız tamdır. Onun için biliyor ve söylüyoruz ki;  vatan sana canım feda.