Bugün ortadan bölünmek istenen, bugün ateşe atılarak yok edilmeye çalışılan, sulara bırakılarak yok olması istenen Türk milleti ile Türk devletidir. Şahide ve meşhuda yemin olsun ki bu böyledir.  Keşke “değil” diyebilseydik. Farkı fark edenlere, fark ettiği farkı da fark ettirenlere ant olsun, yaşadıklarımız ve bizlere yaşatılmak istenenler işin böyle olduğunun birer delilidir, keşke “değil” diyebilseydik.
Evet, harici ve dahili düşmanlarca batırılmak istenen bir gemi var, bu gemi Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Dalgalı denizde tutunmaya çalışan, yol almaya çalışan gemideki yolcular da Türk milletidir.
Topraklarımız, 1071 yılından beri Türk milletinin kalesi olarak kıyamete kadar yaşayacak vatan edilmiştir. Bu hakikat ne bir hamaset ne de bir hayal ne de bir temennidir. Hakikati anlamak isteyenler, 1071’ den itibaren topraklarımızın üzerinde hakimiyet kurma adına savaşan Haçlılarla ve diğer savaşlara kadar tarihimize göz atmaları kafidir.
Savaşla fethedilemeyen ülkelerin başında sürekli musibet, terör örgütleridir. Biri bitmeden biri başlamakta yahut yeni terör örgütleri devreye sokulmaktadır. Türkiye olarak terör örgütlerinin her türlüsüyle yıllardır mücadele edilmektedir.  Devletimizin ve milletimizin maddi manevi kaynakları teröre harcanmaktadır.
İşte bu noktada esas dikkat edilmesi gereken husus; milletten-devletten yana gözüküp, terör örgütlerinin davuluna halay çekerek, nerede ne zaman fitne-fesat çıkaracakları belli olmayan terör sevicilerdir.
Vatanına, atasına ailesine, tarihine, kültürüne, inancına, imanına sahip çıkan milletler, varlıklısından fakirine kadar, el kadar çorak topraklarını dahi zengin toprak parçalarıyla değiştirmez ve yabancı devletlerin, milletlerin emrine girip ihanet etmez.

Sonuç olarak, bu coğrafyadaki varlığımızın teminatı yani vazgeçilmez mevzu ve mevziimiz vatana, millete ve devlete sahip çıkmak, korumak ve kollamak bizlerin ebet müddet vazifemizdir. Atalarımızın bu vatan için verdiği canı mı bizim için önemli yoksa düşmanların önümüze koyduğu bizi içerden yıkacak unsurlar mı?