Ersun Yanal’ın önceki gün vermiş olduğu röportajda iki husus çok dikkatimi çekti.

Bunlardan birincisi “Trabzonspor’un kimseye borcu kalmaz” diye oyunculara telkinde bulunurken, kendi alacağını icra yoluyla kamyon göndererek tahsile kalkışmıştı.

İkincisi ise “Geçen sezonki İmkansızlıklar iki tane oyuncu kazanmamıza sebep olmuştur” diyor.

Demek ki yetirince imkanlar ve kadronun genişliği oluşmuş olsaydı bu gün ne Yusuf Yazıcı ne Abdül adir olmayacaktı.

Bu durumda da demek ki ekstra keşfettiği, Trabzonspor’a kazandırmış olduğu, katkı verdiği bir durum yoktur.

İnandığım o dur ki, Trabzonspor’da Ersun Yanal’ın bir geleceği, yarınlar adına bir umut olmadığıdır.

Zira samimiyeti yoktur, içten pazarlıklıdır.

Dahası, Trabzonspor gibi bir derdi yoktur.

Hala bizim takım demiyor

Trabzonspor diyor.

Yani aidiyet duygusu diye bir şey taşımıyor.

Bugün diğer takımlara baktığınız zaman Trabzonspor’dan başka bir kapısı da yoktur.

Fenerbahçe’den zaten kovulma gelmiştir, Galatasaray ve Beşiktaş ‘ın da ilgisini çekecek durumda değildir.

Bu durumda Trabzonspor’a dört elle sarılması ve velinimeti olarak görmesi gerekirken, o hala yasak savar gibi, görev yapıyor.

Dünkü maça gelince.

İlk yarının yarısı olmuş, bütün takımlar ilk11’lerini belirlemiş, Trabzonspor’da hala kimin ne zaman nerede oynayacağı belli değil.

Dün akşam da böyle oldu. Allah’tan kulübe imdadına yetişti.

Karşında birisi Şampiyonlar Ligi’nde Alman takımına karşı olmak üzere Beşiktaş bir haftada üçüncü maçını oynuyor.

Üstelik 3 büyük ası ve hocası yok.

Diğer oyuncularında ayakları geri geri gidiyor.

Buna rağmen son 15 dakikaya kadar ortada Trabzonspor yok.

Beşiktaş psikolojik ve fiziki açıdan iflas ettiği noktada Yanal nihayet herkesin hemfikir olduğu değişikleri yapıyor, Trabzonspor beraberliği kurtarıyor.

Bu da ortada sanki yeni bir icat varmış gibi Trabzonspor’daki ömrünü uzatıyor.

Aslında Trabzonspor’un böyle bir Beşiktaş’ı çok rahat bir şekilde geçmesi gerekiyordu.

Ancak kenarda Yanal olunca buna da şükür.

En azından yenilmemiş olduk!