1990'lı yıllar...

Trabzon turizminde yeni açılımlar gündemde.

Yayla turizmi kavramı giderek hayata geçmek üzere.

Lâkin, ne yaylalarda gerekli koşulları sağlayan “tesis” var, ne de yaylalara ulaşacak uygun yol.

Hadi yol sorunu bir şekilde halledilebiliyor.

Yazdan yaza yayla yolları temizlenip stabilize bir standarta getirilebiliyordu.

Esas sorun tesis idi. Konaklanacak temiz ortam ve yeme içme tesisleri yoktu.

Hizmet anlayışı, turizmin incelikleri ile henüz tanışmamış, müşteriye hizmeti mangal üzerinde pişirilen etleri naylon tabakta, elini yıkaması için bidona  takılmış eğreti  musluktan akan suyun yanındaki taşın üstünde kendini temizleyememiş sabunla sunan, tuvalet için de mangalın az ötesinde derme çatma kulübeyi gösteren “tesisler”le “durizm” yapılmaya çalışılan yıllar...

Hatta daha da ötesi, “Ben şimdi yaptığım bir tabak kuymak için misafirden para mı alacağım?” diyerek, “Yok uşuğum ben parayla satamam” anlayışının hakim olduğu onurlu ama adına turizm diyemeyeceğimiz bir nevi “ön turizm yılları.”

Ve bu durumu turizmin gerçeklerine döndürmeye uğraşan bir kaç bürokrat...

İşte tam da bu dönemlerde, dönemin Valisi merhum İsmet Gürbüz Civelek, yayla turizminin olmazsa olmazlarından olan turizme yönelik tesisleşmeyi hedefleyerek yine birkaç özverili bürokratla yola çıkıp şehrin ilk ciddi tesislerini kurma yolunda önemli adımlar atmaya başlar.

Hıdırnebi pilot bölge seçilir

Projeler hazırlanır.

Orman Bakanlığı’ndan yer tahsisi yapılır.

Tesisler, yaylaların ruhuna uygun ahşaptan bungalov evler tipinde inşa edilir.

İşletmeye verilir.

Uzun bir müddet çalıştırılır.

Yerli ve yabancı turistlere çok güzel, hizmet verir.

Sonrasında işletmeciler ile idare arasında anlaşmazlıklar çıkar.

Kimin haklı haksız olduğuna değinmeye gerek yok.

Hukuk bir şekilde hükmünü vermiş, verir.

Ben başka açıdan olaya bakıyorum.

Üç yılı geçmiş tesis boşaltılalı. 

Terk edilmiş.

Hayalet bir kent durumunda.

Zaten yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan yapılar çürümeye yüz tutmuş. Yazın sıcağı, kışın karı, fırtınası ve ilgili kurumların ilgisizliği derken milli servet çürümeye terk edilmiş.

Kapısında içeri girilmez denilen ama bir bekçisinin dahi olmadığı Hıdırnebi Yayla Kent hayalet kente dönüşmüş. Sanki bir korku filmi platosu gibi.

Yazıktır.

Günahtır.

Binbir emekle kurulan bu tesis çürümeye terk edilmemeli.

Bu tür tesisler çoğaldıkça kuymağı parayla mı yedireceğiz denilen misafirler turist oldu.

Yaylalar da turizmin bir parçası olarak değer kazandı. İşte bu üç beş bürokrat ve dönemin Valisi merhum İsmet Gürbüz Civelek sayesinde bugün herkes turizmden “ekmek” yiyor.

Bakın rahmetli Vali tesisin önündeki kuruluş amacını belirttiği ve bizzat kendisinin kaleme aldığı mermere kazınmış yazısında ne diyor: “Hıdırnebi ahşap Yaylakent 1 devletin sadece yönlendirici ve destekleyici rolü ile yayla turizminde uygulamaya konulan öncü, örnek alınabilecek, fiziki hukuki ve iktisadi bir modeldir. Bireyin mutluluğuna yönelik olmayan hiçbir kamu görevi anlamlı ve kalıcı olamaz düşüncesiyle başlatılan yayla turizminde yaşanacak gelişmelerin Karadenizli hemşehrilerimin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşam seviyelerini yükselteceğine yürekten inanmaktayım.

Bu anlayışla Trabzon Valiliği Özel İdaresi aracılığı ile 1998 yılında hizmete sunulan bu tesis önümüzdeki yıllarda dilerim bir turizm ekolü olarak anılacaktır.”

Merhum Valimizin de belirttiği gibi, “Bireyin mutluluğuna yönelik olmayan hiçbir kamu görevi anlamlı ve kalıcı olamaz.”

Bu tesis turizmde bir rol model olmadı mı?

Oldu.

Yerli yabancı turistlere yayla turizmi konseptinde hizmet sunan tesisler çoğalmadı mı?

Şimdi sözüm herkese…

Bir zamanlar İl Özel İdaresi tarafından yapılıp daha sonra kendilerine devredilen Trabzon Büyükşehir’e, yerin sahipliği açısından Orman Bölge Müdürlüğü’ne, turizmin ilk gözde tesislerinden olması bakımından Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’ne ve en büyük mülki amir olarak Trabzon Valiliği’ne ve tabi ki milletvekillerimize sesleniyorum:

Bu öncü turizm tesisine sahip çıkılsın.

Milli servet çürümesin...

Öyle bir servet ki, hem yerli hem de milli.

Not: Karadeniz’de Sonnokta Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Trabzon'un başarılı genç gazetecilerden Selahattin Özcan'ın teklifi ile yazmaya başladığım gazetenizde sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşayacağım.

Öznemiz Trabzon olacak. Siyasi çekişmelerin hiçbir tarafında olmadan kentimiz adına doğruları yazıp yorumlamaya çalışacağımız bu yeni mecrada yine kültür, sanat, turizm, tarih ve sporun yanı sıra hayata dair konuları ele alıp tarihe not düşmeye gayret edeceğiz. Hadi hayırlısı...