Geleneksel yaşamın son demlerini yaşadığımız bu günlerde, en leziz yayla peyniriyle bir kahvaltı yaparken geldi yine kiraz ayı.

Memleket yeşillenmeye başladı, yaylaya çıkma zamanı geldi artık.

Orta Asya'da hayvancılıkla uğraşan Türkler, yaklaşık beş bin yıl önce hayvanlarına otlaklar bulmak için boyalarla süslediği, zil taktığı koyun, keçi ve inekleriyle havaların ısınmaya başladığı bahar başlangıcında, kışlak denilen daha alçak kesimlerde yaylak olarak adlandırılan yüksek kesimlere göç ederdi.

Birkaç gün sürerdi bu yolculuk.

Zamanla zorluğu, ekonomik sıkıntılar ve modern yaşama olan hevesin de etkisiyle terk edilen bu gelenek, geçmişe göre çok az da olsa halen Şalpazarı Ağasar bölgesinde yaşatılıyor.

Havaların ısınmasıyla haziran ayında göç başlar yaylalara.

Günler öncesinden de göç hazırlığı...

Nazarlıklar, gerdanlıklar, burunluklar, ziller ve çıngıraklar takmadan önce hayvanlarını yıkar, süsler, temiz ve gösterişli olmasına özen gösterir bu göçün yürekli kadınları. Çepni geleneğine göre hayvanların temiz ve gösterişli olması sahibinin onlara verdiği değeri, önemi ve sevgiyi gösterir.

Gün ağarırken köydeki evden çıkılır. Sadece hayvanlar süslenmez tabii ki. Göçün temel unsuru kadınlardır. Onlar da en güzel kıyafetlerini giyer, hazırlanırlar göçe. Ağasar şalları, fistanları, peştemalleri, kuşakları ve yelekleri. Hepsi rengârenktir. Bu renk şöleni görülmeye değerdir.

Kadırga, Sisdağı göç yolu uzundur. Kilometreler boyunca uzar yol. Molalar verilir. Hayvanlar dinlenirken kadınlar da soluklanırlar. Ve nihayetinde zorlu yolculuğun sonunda varılır yaylaya. Yürüyerek.

Bir hac yolculuğundan farkı yoktur bu yolculuğun. Birinde ulaşılan kutsal, Tanrı’dır.

Diğerinde ise ulaşılan kutsal, tabiat ananın el değmemiş güzelliğidir.

Dünyanın bu güzel coğrafyasında, bin bir rengin olduğu bu yolculukta, komar çiçeğinin etrafa saldığı o muhteşem koku, Alice’in harikalar diyarına yolculuğunu anlatır sanki.

Tek farkla Alice’in harikalar diyarı kurmacadır, Karadeniz’in yayları ise kurmaca olamayacak kadar gerçektir.

Göç, ilginç ve durmak bilmeyen bir doğal süreçtir. Kimi bu süreci kültürel varlığa dönüştürmüşken, kimi geçinmek veya varlığını sürdürmek için bu geleneği yaşatmıştır.

Ve bu göçlerin vazgeçilmez, ana karakteri, yine kadındır.