Merhaba ben deniz Ağustos Böceği; bu yaz karınca ile aramda geçen bir hadiseyi sizlere anlatmak istedim. Bu karınca yüzünden bütün dünya beni, bir mevsim boyunca keman çalan, şarkı söyleyen bir canlı olarak tanıdı en çokta ona üzülüyorum. Aslında işin aslı o değil yavrularım; Emperyalizmin kölesi karıncalar sırf sömürü düzenine karşı gelmedikleri için benim hikâyemde böyle b…’tan bir hal aldı… Geçen günü bir kitap elime geçti illaki okumuşsunuzdur “Lafonten Masalları” isminde… Yani birkaç yüzyıldır bu roman varmış ama ben henüz yeni okudum… 

Sayfayı bir açtım ki, benim koskoca bir resmim karakalem çalışılmış hemen yanımda üstünde çekirdek kabuğunu almış taşıyan bu komprador uşağı Karınca, konuşma balonu yapmışlar, “ Çalış çalış bırak keman çalmayı…” Bak sen ya… Şu sömürü düzenin kölesine bak utanmamış gitmiş röportaj vermiş bu puştu da ciddiye almış kitaba basmışlar… 

Neyse, okumaya devam ettim, “ yok efendim ben bir yaz yatıyor muşum, kış gelince ne yapacakmışım, karıncanın kapısını çalacakmışım…” Ulan bir sinirlendim… Kitabı aldığım gibi doğru karınca hıyarının evine gittim… Çaldım kapıyı açmıyor, “Tak, Tak, Tak, “ vuruyorum… Yok açmıyor şerefsiz… Başladım kemanımı çalıp şarkı söylemeye…

Ulan karınca Ulan karınca
Adımı çıkardın yatana 
Sen kölesin düzenle yan-yana
Ben zıdım patrona…

Ama nasıl söylüyorum bir görseniz var ya… Bağıra – bağıra şarkıya devam ediyorum… Ayağımla da kapıyı zorluyorum açmıyor… “Çık lan dışarı karınca ben Ağustos böceğiyim…” diyorum falan – fişman “yüvendus(!)” Milan… Diretiyor… Ulan ben yılların çalışma sistemine kafa tutmuş bir canlı “engonizmayım(!)” beklerim seni kapıda diyorum hem kemana, hem de şarkıya gırla söylüyorum… Bu ara deve kardeş, fil kardeş, aslan bey hepsi de gürültüye geldi… Orman karıştı anlayacağınız… 

Beni kenara çekiyorlar yapma çekirge gitme çekirge…  Ben tabi gaza geldim… Deve kardeş, “çok kızdın nedir mesele…”diye sordu… 

Bende kitabı gösterdim,  “ Bakın benim için Avrupa basına, batı basınına ne söylemiş…” diyerek kitabı gösterdim… Tabi bizim hayvanlar aleminde bir feryat bir figan… Karınca nasıl olur da insanlarla görüşür… Neysem… O ara Solucan var bu solucan… 

Demesin mi? “ eeee doğru demiş lan Cırcır… Senin işin gücün yatıp keman çalmak kışında karıncanın kapısına içip – içip dadanmak…” Neyse solucanla başladık mı kavgaya… Beni nasıl sardı hemen boğacak falan fil hemen bize TOMA hesabı su püskürttü… Ayrıldık… Karınca meğer patronlarından aldığı yarımlar varya bunların bir kısmını bu solucana veriyor muş… Bu yüzden bu da onu savunmaya kalkmış… 

Neyse, “ Ulan Solucan sana ne oluyor… Senin ismin bir kere SOL –ucan…Sağ- Ucan değil… Sen nasıl olur da emperyalizmin uşağı karınca ile arkadaş olursun…”dedim bir daha saldırdım… Ormanlarımızın TOMA’sı fil yine bizi üsten aşağıya bir güzel ıslattı yine… 

Hayır file de gıcık olmaya başladım… Sağucan’a bir kere sıkıyor bana tüm tankeri boşaltıyor… Her halde oda sistemin TOMA’sı şey özür dilerim fili… Neyse Aslan hemen bir mahkeme kuralım söyledi… 

“Şikayetçimisin…” deyince Deve bende “Evet ulan, karınca ve Sağucan’dan şikayetçiyim…” diyi verdim… 

İlk mahkeme kuruldu yargıç aslan kardeş, ikinci yargıç kaplan kardeş, katip gergedan kardeş, Mübaşir deve… Neyse Deve ilk çelsenin gözükmesi için mahkeme kapısında seslendi… “ Davacı Çekirge Çırcıroğlu, Davalı Karınca Yarınca…” ben duruşmada hazırım lakin bu puşt karınca gelmedi… Neden gelmiş patronu izin vermiştir falan diyorum içimden avukatı kurbağa mazeret kağıdı gönderdi, “ İşlerim yoğun bu dallama Çekirge ile işim olmaz…”  

Neyse ben kızdım çaktırmıyorum… Sağucan’da tabi karınca gelmeyince oda gelmemiş… 

Neyse birkaç duruşma böyle geçti… Sonra bunun yıllık izni var kar yağınca heeee o zaman ki duruşmaya geldi… Ben hazırım ama kesin tazminat alacağım hem sağucandan hem karıncadan… 

Yargıç sordu, “ Karınca sen bu Çekirge için batı mecmualarına ileri geri şeyler söylemişsin… Yok çalışmaz, yok yatar, içer içeri kapıma gelir kışın…” 

Karınca, “ Efendim; Bu şerefsiz her kış benim kapımdadır… Bana hem, naber lan sömürü düzenin uşağı… Patronlarına yemek taşıdın da ne oldu… Bir sendikaya üye bile değilsin… Ben bak çırçır git buradan falan söylüyorum o da hadi hadi… Naz yapma diyor… bir böyle iki böyle… Kendisine söyledim seni mahkemeye veririm bak ver dedi… Gazeteye veririm ver dedi…”

Yargıç, “ Doğru mu bu Çekirge?”

“Efendim, Külliyen yalan ben hiçbir zaman kendisini rahatsız etmedim… Kapısının önünden geçiyorum, “Ne oldu çekirge he ben çalışırken sen keman çalıyordun bak gördün mü haline bak?” söyledi ve el işareti yaptı… Anladınız siz onu ben burada şimdi yaparsam yüce mahkemeye saygısızlık olur… bende kendisine, “ lan karınca sana kraliçen izin verdi mi dışarı çıkmana…”diyi verdim… Yani haksız mıyım Lan yargıç ağbi, kaç günlük dünya bir kraliçeye iyi gözükmek için koca bir hayat feda edilir mi? Bu mal yazları parklara gidiyor neymiş efendim, şu iki ayaklı yaratık varya neydi adı, hımmmm he buldum insan bira içecek şişesini yere atacak, çekirdek yiyecek parkın anasını anlatın sen bu da gidecek onların artıklarını sırtına vuracak neymiş kraliçem çok yaşa kralım çok yaşa… Ben hayvanlar aleminde bu denli köle sistemine karşıyım… Kimse kimsenin hayvanı değildir Yargıç Ağbi…”

Ben savunmayı yaparken kapı açıldı benim avukat geldi Kaplumbağa… Duruşma sonuna anca yetişti yavaş yavaş gelmiş… Neymiş yoruluyormuş… Ben bunun karektalığına ne diyim… 

Neyse Yargıç ağbi… Gereğini düşündü beni suçlu buldu… Gerekçeye bak, ben kim oluyor muşumda düzene karşı geliyor muşum komünist – komünist konuşmuşum… Ormanı kin ve nefrete sürüklüyor muşum… Bütün ormanda bu cezayı tasdikledi… Kovuldum ormandan tabi… Bizim avukat kaplumbağa da uyuya kaldı tabi yol geldi itiraz edemedi… 

6 ay boyunca ormana girmem yasak birde ayağıma elektronik kelepçe taktılar 5 yıl karıncaya yanaşamıyorum… Neyse evi taşıyorum artık gidiyorum ormandan herkes bana bağırıyor, “Komünistler Küba’ya…” yok ben devlet düşmanı imişim… Lan yürü git… 

Bir baktım Sağucanlar bana doğru koşarak geliyor…. Taş atıyorlar bana, ellerinde pankartlar… “Çekirgeye ölüm…” “Hayin(!) Çekirge…”  Ormanların TOMA’sı filde onları güya sakinleştirecek ama bana su tutuyor yine… 

Ben de başladım slogana, “ Ne Sağucanlar, nede karıncalar yaşasın ebediyen çırçırlar…”

Şimdi tek başına kalınca sığınma istedim yan ormandan… Sonuçta siyasiyim ve sığınma hakkım var… Birkaç orman kabul etmedi beni… Ne yapsam bilemiyordum ki, “Amarika(!) Ormanlarından gel bizde yaşa…” diye evrak geldi… Bak bak, beni çağıracaklar oraya bizim ormanın etnik kökenini öğrenmeye çalışacaklar sonra al sana milliyetçi, ırkı kavgalar gitmedim… 

Şuan Moskova milli parkında Lenin dayının heykelinin karşısındayım her sabah gelim komünist enternasyonal şarkıları çalıyorum…  Lakin Stalin’den de korkmuyor değilim sonuçta Anadolu’dan gelmiş ve ormandan kovulmuş bir devrimciyim işine gelmeye bilir…

***
Bu ara karınca işinden olmuş Sağucanlardan biri de yan ormanda ki sağucanlarla kavga sırasında ölmüş…