Vay elin gâvuru vay! Demek Atatürk’ün hayatının, İngilizce ders kitabında bilgi olarak kısaca yazılmasına bile tahammül edemiyorsunuz. Öğrencilerinizin, uydurduğunuz tarihi yalanları öğrenmesinden mi korkuyorsunuz. Yoksa Türkiye’yi olduğu gibi, bağnazlıkların zirve yaptığı ülkenizi de çağdaş fikir ve atılımları ile aydınlatacağından mı korktunuz. Sırası gelince, insan haklarından, demokrasinin beşiği olduğunuzdan, Avrupa medeniyetinin temelini oluşturduğunuzdan bahsedip, caka yapacaksınız. Ama diğer taraftan da; dünyanın tanıyıp alkışladığı, ülkemizin aydınlık yarınlarının mimarı Atatürk’ün kısa hayat hikâyesini Ortaokul öğrencilerinizin okumasına bile tahammül edemeyeceksiniz! Hani Fener Rum Patrik’i Trabzon’a geldiğinde, Sümela Manastırı’nda yaptığı ayinde, insan sevgisinden, merhametten, kardeşlikten, barıştan; laflarını köpürterek bahsetmişti. Hani sizler çok insancıldınız. Hani halkların kardeşliğinden taraftınız. Bizim kültürümüzün taklitçisidirler dediğiniz İngiltere bile; Çanakkale Savaşları’nda bu kahraman komutan karşısında tarihin en ağır yenilgisini alıp, donanmasının büyük bir bölümünü kaybetmesine rağmen, bütün dünyada okutulan ders kitaplarında, onun devlet adamlığına saygı duyarak, hayat hikâyesini yazabilmişken, Avrupa medeniyetinin temsilcisi olduğunu iddia eden siz Yunanlılar nasıl oluyor da o körpe dimağlara “yırtın o sayfayı” talimatını verebiliyorsunuz! Ellerinizle yüzünüzü kapatıp, güneşin doğmasını engelleyebileceğinizi mi düşünüyorsunuz.

Gerçi biz sizi çok iyi tanırız! Mora’da yaptığınız katliamlardan, “Etnik’i Eterya” cemiyetinizin yeminli maddelerinden, 1829 da bağımsızlığınızı Osmanlı’dan aldıktan sonra, gasp ettiğiniz topraklardan, balkan savaşlarında, dünyanın başına yığıldığı ordumuzun yenilip geri çekilme sürecinde; kadın, çoluk, çocuk, yaşlı, yaralı demeden yaptığınız katliamlardan, insanlık dışı işkencelerden tanırız. Hatta öyle ki bugün ülkenizde kurdurduğunuz 284 Pontus Cemiyeti ile Karadeniz’den hak iddialarınızı devam ettirdiğinizi, Kıbrıs’taki Enosis hayallerinizden vaz geçmediğinizi, İstanbul’un değişmeyen başkentiniz olduğunu, son peygamberine inanmadığınız için kendisine de inanmamış olduğunuz tanrınızın bir gün bu şehri size armağan edeceği hayallerini devam ettirdiğinizi çok iyi biliyor ve hayal olmasına rağmen çok ciddi tedbirlerle sizi bekliyoruz. Nasıl almış isek, öyle almanız için. Hem de çok sabırsızlanarak bekliyoruz. Bilin ey aydınlık düşmanları. Sizi anladık, sizin kuyruk acınızı biliyoruz! Son komutanınız “Trikopis” Eskişehir civarında, çakalların saklanmak için kullandığı çalılıklarda; Mehmetçiğin süngüsüne teslim olduğu için yaralısınız! Eşkıya, katliamcı, tecavüzcü, yakıp yıkan ordunuzun artıklarının, Atatürk’ün şanlı ordusunca İzmir’den denize dökülmesinden dolayı kahır içerisindesiniz. Sahte medeniyetinize asırlarca başkentlik yapmış İstanbul’un Fatih tarafından fethedilmesinden dolayı çıldırarak, destekçilerinizin 1923 yılında son kalıntıları ile birlikte bu şehri terk etmesinden dolayı derin üzüntü içindesiniz! Bunu anlayabiliyoruz. Eğer kaşınırsanız başınıza neler gelebileceğini de siz düşünün ve dün sizi Türk millete karşı kışkırtıp; Anadolu bozkırlarında yalnız bırakanların, bu gün adı Amerika olsa da; ayni durumda ayni şeyi yapacaklarını asla unutmayın. Yoksa biz size yeri geldiğinde hatırlatmasını biliriz. Sizi anlamasına anladık ta; bizim anlayamadığımız; sizin kendinizce haklı gerekçelerinizle düşman gördüğünüz Atatürk’e, bizim içimizde, bizden bildiğimiz zavallıların nasıl tahammül edemeyip her gün, her fırsatta hakaret edip sövmeyi ibadet zannetmeleridir. Bu konuda sizinle yeminli dost görülmeleridir. İşte biz bunu bir türlü anlayamıyoruz. Ant olsun ki; milletimizin aydınlık yarınları için, biz de, bizim içimizdeki ahmakların Atatürk aleyhine, kin ve husumet, yalan ve iftira ile yazıp kirlettikleri sayfaları yırtıp atacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın