Trabzon’da nereye giderseniz gidin yoğun bir Arap turist kalabalığı var. Uzun sokak, Kunduracılar, Kahramanmaraş Caddesi, Forum ve bütün turistik yerler, restoranlar Arap turist egemenliğinde. Bazı vatandaşlar bu Arap turist yoğunluğundan şikâyetçi. Genelde Arapların piyasadan yüklüce alışveriş yaptıkları için fiyatların yükseldiğinden, mekânları doldurdukları için Türklere ilgi ve alakanın azaldığından ve bunun gibi benzer nedenlerle şikayet ediliyor. Hiç kimse kusura bakmasın. Adamın cebinde parası var. İstediği yere gelir, istediğini alır, istediğini yer içer. Turist olarak gelen Araplar cebine paralarını koyup öyle geliyorlar. Gelen turistler Arap mülteciler gibi “Bizim için Avrupa’dan para alıyorsunuz, tabi ki bize bakacaksınız” yüzsüzlüğünü göstermiyor. Ya da hastanede sıra beklemeden poliklinik odasına dalıp beş çocuğun üzerine altıncı çocuk için karısının Tıp Fakültesi tüp bebek birimine gönderilmesi için işlem yapılması hadsizliğini yapıp sizin sinir katsayınızı tavana vurdurmuyor. Nasıl olsa Türk devleti bakacak ha beş olmuş ha altı, onun için fark etmiyor tabi. Kısacası mülteci başka, turist başka. Öncelikle bu ayrımı iyi yapalım.

Değerli kardeşim turistin Arap’ı, Acemi, Avrupalısı olmaz. Turist turisttir. Gelir gezer, parasını bırakır ve gider. Arap turistten şikâyet etmek yerine şapkanı önüne koyup içinde bulunduğun durum hakkında kendine birkaç soru sorman lazım.

Mesela; sen bu kadar çalışmana rağmen Akçaabat’a gidip ailenle iki köfte yiyemezken Arap turist maaile gelip istediği yerde istediği gibi yiyip içebiliyor? Uzun Sokak’ta mağazalarda ne var ne yok kaldırırlarken sen sadece uzaktan fiyat etiketlerine bakabiliyorsan, senin gencin forumda en ucuzunu ararken Arap gençler spor mağazalarından en pahalı markaları koli koli götürebiliyorsa bu işte bir terslik var deyip düşünüyor musun?

Tonya’da kendi köylümüzün ürettiği peyniri yağı bile pahalı bulup alamıyorken, market raflarında, şarküteri reyonlarında kendi memleketimizde üretilen sofralıkları uzaktan seyredip markasız, içinde ne olduğu belirsiz ucuz besinleri alıp çoluğuna çocuğuna yedirirken, o Arap turistin senin memleketinde en kaliteli besinlerle sofrasını donatmasını neden deyip sorgulamak aklına geliyor mu?

Trabzon’a gelen Arap turistlerin hepsinin petrol kuyusu olan zengin Araplar olduğunu sanma. Burada gördüklerin orta halli Araplar. Zenginleri tatil için Avrupa’yı tercih ediyor ve bu zengin kesim Türkiye’nin İstanbul başta olmak üzere en güzel yerlerini ucuza kapatıp satın alıyor. Sen mahkum edildiğin sefalet ve borçlar nedeniyle evini arsanı ipotek ettirirken bu zengin Arapların ülkenin en güzel yerlerine çökmelerini sorguluyor musun?

Bize göre çok daha zengin Arap devletleri olduğu halde kendi ırkından ve dininden olan Arap mültecileri bırakın besleyip bakmayı, topraklarının yakınına bile kabul etmiyorlar. Bu zengin Arap coğrafyasında ne kadar sosyo-ekonomik alt seviyede Arap varsa ülkene toplayıp bakarken, orta gelirlisine turist deyip hizmet edip zenginine ülkenin en güzel yerlerini üç otuz paraya satarken, nedenini sorgulayıp içinde bulunduğun durumu anlamaya çalışıyor musun?

Arap turistlere çiçek verip “Hoş geldiniz” diyen siyasilere, “Neden çiçek verip hoş geldiniz diyebileceğimiz bir Edirneli, bir Vanlı, bir Kırşehirli yerli turistimiz yok? Acaba Arapların dağını taşını istila edercesine gezip dolaştığı Trabzon’umuzu beğenmediklerinden mi, yoksa bırakın gezmeyi karınlarını doyurmanın derdine düşecek kadar fukaralaştıklarından mı gelemiyorlar? Eğer öyleyse bu fukaralığın sorumlusu kim?” diye sormayı hiç düşündünüz mü?

Sonuç olarak Araplar paraları ile gezip dolaşıyor, yiyip içiyorlar. Sen kendi durumunu sorgula. Senin neden gezip dolaşacak, yiyip içecek, rahat alışveriş yapacak paran yok? Durumunu sorgularken ensar muhacir ve dış güçler gibi çocukça masallardan ve hikâyelerden uzak dur ve lütfen düşün. Düşünmekten korkma.