Osmanlı Devleti'nin yıkılmasında Batı devletleriyle Rusya'nın büyük payı vardır; ama o devrin aydınlarının da önemli kusurları olmuştur. Batı medeniyetini ülkeye getirmek için Avrupa’ya açılan aydınlar oradan teknik ve bilgi yerine Batı kültürünü, ahlâk ve yaşayışını getirmişlerdir.

O devrin Sadrazamlarından Said Halim Paşa Batıyı taklit eden aydınların durumunu tenkit ederek “Millî ahlâk ve yaşayışının düzenleyicisi olan yüksek sınıfından mahrum kalmış” olan Osmanlı toplum yapısında halk ile aydınlar arasındaki ikileme, anlaşmazlığa ve aydın sınıfın halktan kopuşuna dikkat çekerek şunları söylemiştir; “Artık bir tarafta her şeyi kabul eden ve câiz gören, yüksek ve aydın sınıf, çeşitli yabancı milletleri en aşırı bir şekilde benimseyip taklit ediyorken; öteki tarafta, bir kısım aydınlarla geri kalan halk, her türlü yeniliğe karşı yumuşatılması imkânsız bir sertlikle karşı koyuyordu yenilikten şiddetle ürkerek nefret etmenin tesirleri her yerde kendini gösteriyordu.”

Özellikle büyük şehirlerimizde belli bir zümre halktan koparak Türkçe yerine Fransızca konuşur olmuşlardır. Yabancı okulların sayıları gün geçtikçe artmıştır.

Aydınların bu hatalarını bilen Atatürk görüşlerini açıklarken aydınların hatalarını şöyle belirtmiştir: "Biri ekseriyeti teşkil eden avam, diğeri ekalliyeti teşkil eden münevveran.

Bozuk zihniyetli milletlerde ekseriyet-i azime başka hedefe, münevver denen sınıf başka zihniyete maliktir.

Münevver sınıf halkı kendi maksadına göre ikna edemeyince tahakküme başlar"

Bir başka konuşmasında milletlerin ayrı kültür yapılarına sahip olduğunu ve dolayısıyla taklit etmenin o millete faydalı bir şey olmayacağını belirterek şunlar söyler. "Bir millet için saadet olan bir şey diğer millet için felâket olabilir.

Aynı sebep ve şartlar birini mesud ettiği halde diğerini bedbaht edebilir. Onun için bir millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşfiyatından, terakkiyatından istifade edelim.

Lâkin unutmayalım ki, temeli kendi içimizden çıkartmak mecburiyetindeyiz"... "milletimizin tarihini, ruhunu, an'anatını, sahih, salim, dürüst bir nazarla görmeliyiz"

Her konuşmasında Batı taklitçiliğine karşı çıkan Atatürk, 29 Ekim 1930'da Ankara Türk Ocağı'ndaki baloda Amerikalı gazeteci Miss Ring'e "Türkiye bir maymun değildir.

Hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye ne Amerikanlaşacak ve ne Batılılaşacaktır. O sadece özleşecektir" diyerek hedefi göstermiştir.

Atatürk Kültür Bakanlığının esas ve mecburi gayesinin millî kültürü yaymak ve millî kültürü yayacak kurumlar meydana getirmek olduğunu 1937 deki konuşmasında açıklamış bulunmaktadır.”

Memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak nesilden nesile yaşatacak fert ve kurumlar yaratmak, işte bu önemli umdeleri en kısa zamanda temin etmek Kültür Vekâletinin üzerine aldığı büyük ve ağır mecburiyettir".

Üniversite ve Yüksek okullarımızla birlikte diğer öğretim kurumlarımızın görevi, tarihin tecrübelerinden de faydalanarak Atatürk'ün belirttiği şekilde Türk millî kültürünü Türk gençliğinin dimağında ve Türk milletinin şuurunda daima canlı bir halde tutmak olmalıdır. "Gençliği yetiştiriniz, onlara ilim ve irfanın müsbet fikirlerini veriniz. İstiklâlin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız" direktifi uygulanmalıdır.